Karayip Korsanları Ölü Adamın Sandığı Oyuncular

Oyuncular: Johnny Depp, Orlando Bloom, Keira Knightley, Stellan Skarsgård, Bill Nighy, Jack Davenport, Naomie Harris, Kevin R. McNally, Jonathan Pryce

Yönetmen: Gore Verbinski

Senaryo: Terry Rossio, Ted Elliot

Yapımcılar: Mike Stenson, Chad Oman, Eric McLeod

Süresi: 145 minutes

Türkiye Gösterim Tarihi: 14 Temmuz 2006

Stüdyo: Walt Disney Pictures

Dağıtım: UIP (United International Pictures)


Konu Özeti

Kaptan Jack Sparrow'un gemisi Black Pearl (Siyah İnci) üzerindeki lanet kalktığı halde daha ürkütücü bir tehlike gündeme gelmiştir. Düzenbaz ve üçkağıtçı korsanımızın, Derin Denizlerin Hakimi olarak bilinen ve hızına hiçbir geminin erişemeyeceği hayalet gemi Flying Dutchman'ı (Uçan Hollandalı) yöneten efsanevi korsan Davy Jones'a (Bill Nighy) kan borcu olduğu ortaya çıkar. Her türlü zor işin altından sıyrılmakta yetenekli Jack Sparrow, bu sözleşmeden kurtulmanın yolunu bulamadığı takdirde sonsuza kadar Davy Jones'ın hizmetinde onun kölesi olarak yaşayacaktır.

Meydana gelen bu ani gelişme karşısında Will Turner (Orlando Bloom) ile Elizabeth Swann'ın (Keira Knightley) evlilik planları sekteye uğrar. Kendilerini bir kez daha Jack'in talihsizliklerle dolu maceralarının tam göbeğinde bulurlar. Bu yolculuk onları deniz canavarlarıyla ve hiç de konuksever olmayan ada yerlileriyle çatışmalara; gösterişli kahin Tia Dalma'ya (Naomie Harris); hatta Will'in uzun zamandır kayıp olan babası Bootstrap Bill'in (Stellan Skarsgard) esrarengiz şekilde ortaya çıkışına kadar sürükleyecektir.

Öte yandan Doğu Hindistan Ticaret Şirketi'nin acımasız ruhlu korsan avcısı Lord Cutler Beckett da (Tom Hollander) tüm dikkatini ünlü “Ölü Adamın Sandığı”nı ele geçirmeye dikmiştir. Efsaneye göre, Ölü Adamın Sandığına her kim sahip olursa Davy Jones'un da kontrolünü elde edebilecektir. Bu da Beckett'in en son Karayip korsanını bile imha edecek olağanüstü güce sahip olacaktır.

İşadamlarıyla bürokratların gerçek korsanlar olmasıyla birlikte engin denizlerde zaman hızla değişirken Jack Sparrow ve mürettebatı gibi özgürlük tutkunu ve sevgi dolu korsanlar, şirketlerin yayılması karşısında yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.

Kaptan Jack Sparrow Geri Döndü. Genç Aşıklar da...

Kaptan Jack Sparrow geri döndü. Genç aşıklar Will Turner ile Elizabeth Swann da geri döndüler. “Pirates of the Caribbean” efsanesinin ikinci bölümü “Pirates of the Caribbean: Dead Man's Chest”te ilk filmden tanıdığımız karakterlere yenileri eklendi. Johnny Depp'i kendiisine Oscar adaylığı getiren Jack Sparrow rolünde bir kez daha izleyeceğiz. Ona 2005 yılının en iyi kadın oyuncu Oscar adayı Keira Knightley ile Orlando Bloom eşlik edecekler.

Yapımcılığını Jerry Bruckheimer'ın, yönetmenliğini Gore Verbinski'nin üstlendiği filmde Kaptan Jack Sparrow yepyeni maceralara yelken açacak. 2003 yılının bomba filmlerinden “Pirates of the Caribbean”ın devamında eksantrik kaptan Jack Sparrow'un doğaüstü güçler tarafından örülen ağlara yakalanmasına tanıklık edeceğiz.

Kaptan Jack Sparrow'un gemisi Black Pearl (Siyah İnci) üzerindeki lanet kalktığı halde daha ürkütücü bir tehlike gündeme gelmiştir. Düzenbaz ve üçkağıtçı korsanımızın, Derin Denizlerin Hakimi olarak bilinen ve hızına hiçbir geminin erişemeyeceği hayalet gemi Flying Dutchman'ı (Uçan Hollandalı) yöneten efsanevi korsan Davy Jones'a (Bill Nighy) kan borcu olduğu ortaya çıkar. Her türlü zor işin altından sıyrılmakta yetenekli Jack Sparrow, bu sözleşmeden kurtulmanın yolunu bulamadığı takdirde sonsuza kadar Davy Jones'ın hizmetinde onun kölesi olarak yaşayacaktır.

Meydana gelen bu ani gelişme karşısında Will Turner (Orlando Bloom) ile Elizabeth Swann'ın (Keira Knightley) evlilik planları sekteye uğrar. Kendilerini bir kez daha Jack'in talihsizliklerle dolu maceralarının tam göbeğinde bulurlar. Bu yolculuk onları deniz canavarlarıyla ve hiç de konuksever olmayan ada yerlileriyle çatışmalara; gösterişli kahin Tia Dalma'ya (Naomie Harris); hatta Will'in uzun zamandır kayıp olan babası Bootstrap Bill'in (Stellan Skarsgard) esrarengiz şekilde ortaya çıkışına kadar sürükleyecektir.

Öte yandan Doğu Hindistan Ticaret Şirketi'nin acımasız ruhlu korsan avcısı Lord Cutler Beckett da (Tom Hollander) tüm dikkatini ünlü “Ölü Adamın Sandığı”nı ele geçirmeye dikmiştir. Efsaneye göre, Ölü Adamın Sandığına her kim sahip olursa Davy Jones'un da kontrolünü elde edebilecektir. Bu da Beckett'in en son Karayip korsanını bile imha edecek olağanüstü güce sahip olacaktır.


İşadamlarıyla bürokratların gerçek korsanlar olmasıyla birlikte engin denizlerde zaman hızla değişirken Jack Sparrow ve mürettebatı gibi özgürlük tutkunu ve sevgi dolu korsanlar, şirketlerin yayılması karşısında yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.

Dünya çapındaki milyonlarca izleyicinin gönlünü fetheden birincisinin izinden giden “Pirates of the Caribbean: Dead Man's Chest”, izleyicileri hayatlarının en büyük yolculuğuna çıkaracak bir fantastik epik macera filmidir. Senaryosunu yazan Ted Elliott ile Terry Rossio, ilk filmin de senaryosunu yazmalarının yanısıra “Aladdin” ve “Shrek” gibi hit filmlerin senaryosuna da imza atmışlardı. Filmin prodüksiyon amirliklerini Mike Stenson, Chad Oman, Bruce Hendricks ve Eric McLeod üstlendi.

Birinci “Pirates of the Caribbean”da çizdiği Kaptan Jack Sparrow portresiyle Oscar ve Altın Küre adaylığı alan, Sahne Aktörleri Birliği Ödülünü kazanan Johnny Depp, o filmde tüm dünyanın sevgiyle kucakladığı son derece otantik bir film ikonu yaratmıştı.

Dünyanın en popüler ve başarılı gören aktörlerinden birisi olan Johnny Depp, bugüne kadar oynadığı filmlerde çarpıcı kariyerine damgasını vuran çok sayıda başarılı performans sergiledi. 2003'ün “Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl” ve “Peter Pan” kitapları yazarı J.M. Barrie'nin portresini çizdiği 2004'ün “Finding Neverland” adlı filmlerindeki performanslarıyla Oscar ve Altın Küre adaylığı aldı. Johnny Depp'in 1980'lerin sonlarından beri devam eden başarılı kariyerinde “Cry-Baby”, “What's Eating Gilbert Grape?”, “Ed Wood”, “Benny & Joon”, “Edward Scissorhands”, “Don Juan DeMarco”, “Donnie Brasco”, “Fear and Loathing in Las Vegas”, “Sleepy Hollow”, “Chocolat”, “Blow”, “Once Upon A Time in Mexico”, “Charlie and the Chocolate Factory” ve “Tim Burton's Corpse Bride” gibi ses getiren yapımlar yer alıyor.

Will Turner rolünü üstlenen Orlando Bloom, Peter Jackson'ın ödüllü “The Lord of the Rings” üçlemesinde portresini çizdiği Legolas rolüyle uluslararası düzeyde star oldu. O günden beri yıldızı hızla parlayan genç aktör, Ridley Scott'un yönettiği Jerry Bruckheimer prodüksiyonu “Black Hawk Down”, Wolfgang Petersen'in yönettiği “Troy”, Ridley Scott'un “Kingdom of Heaven” ve Cameron Crowe'un “Elizabethtown” adlı yapımlarında yıldızlaştı.

Elizabeth Swann karakterinin portresini çizen Keira Knightley, “Pride and Prejudice” adlı filmde canlandırdığı Elizabeth Bennet rolüyle en iyi kadın oyuncu kategorisinde 2005 Oscar ve Altın Küre adaylığı aldı. Güzel oyuncunun uluslararası izleyiciyle ilk tanıştığı film ise “Bend It Like Beckham” adını taşıyordu. “Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl”ün yanısıra “Love, Actually”, Jerry Bruckheimer prodüksiyonu “King Arthur”, “The Jacket” ve “Domino”da da oynadı.

Yönetmen Gore Verbinski'nin bugüne kadarki kariyerinde sadece beş film olduğu halde, bunların dünya çapındaki toplam hasılatı 1 milyar dolara ulaştı. Yönetmenin kariyerinde, gişelerde olağanüstü başarı kazanan “Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl”, izleyicinin ilgisini çeken korku filmi “The Ring” ve trajikomik karakter çalışması “The Weather Man” yer alıyor.

“Pirates of the Caribbean” serisinin yapımcısı Jerry Bruckheimer, film ve televizyon dünyasının en başarılı yapımcılarından birisidir. Yapımcılık serüvenine Don Simpson ile ortaklık yaparak başlayan Jerry Bruckheimer, bugüne kadarki kariyeri boyunca çok sayıda dünya çapında hit filme imzasını attı. Film endüstrisini etkilemekle kalmayıp popüler kültür üzerinde de önemli etkiler bırakan çalışmaları arasında şu filmler yer alıyor: “American Gigolo”, “Flashdance”, “Days of Thunder”, “Bad Boys”, “Dangerous Minds”, “Crimson Tide”, “The Rock”, “Con Air”, “Armageddon”, “Enemy of the State”, “Gone in 60 Seconds”, “Coyote Ugly”, “Remember the Titans”, “Pearl Harbor”, “Black Hawk Down”, “Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl”, “Bad Boys II”, “Veronica Guerin”, “King Arthur”, “National Treasure” ve “Glory Road”.

Johnny Depp, Orlando Bloom ve Keira Knightley'in yanısıra ilk filmin oyuncuları da devam filmine geri dönüş yaptılar. Bu oyuncular şöyle sıralanıyor:

Rütbesi alınmış İngiliz kaptan James Norrington rolünde Jack Davenport;

Elizabeth'in aristokrat babası Vali Weatherby Swann rolünde Jonathan Pryce;

Fırsat buldukça kafayı çeken sarhoş denizci Joshamee Gibbs rolünde Kevin R. McNally;

Birbirleriyle incir çekirdeğini doldurmayacak konular üzerinde sıkı tartışmalara giren filozof ruhlu iki kafadar Pintel ve Ragetti rollerinde sırasıyla Lee Arenberg ve Mackenzie Crook;

Papağanı sürekli konuşan sessiz denizci Cotton rolünde David Bailie;

Boyunun küçüklüğüne aldırmadan tüm düşmanlarına kafa tutacak kadar korkusuz cüce korsan Marty rolünde Martin Klebba.

Yeni filmde kadroya yepyeni karakterler katılırken bu rollerde yeni oyuncular kamera karşısına geçti. Bu oyuncular da şöyle sıralanıyor:

Derinlikler Lordu Davy Jones rolünde Bill Nighy (“Love, Actually”, “The Hitchhiker's Guide to the Galaxy”);

Will'in uzun yıllardır kayıp babası Bootstrap Bill Turner rolünde Stellan Skarsgard (“King Arthur”, “Good Will Hunting”);

Gelecekten haber veren güzel kahin Tia Dalma rolünde Naomie Harris (“28 Days Later”, “Miami Vice”);

Doğu Hindistan Ticaret Şirketi'nin başkanı Lord Cutler Beckett rolünde Tom Hollander (“The Libertine”, “Pride and Prejudice”);

Beckett'in acımasız subayı Mercer rolünde David Schofield (“The Last of the Mohicans”, “Gladiator”).

Hepimizin İçinde Biraz Korsan Ruhu Vardır

Hayatın kendisinde olduğu gibi kimi zaman sanatta da tam dairenin tamamlandığı görülür. Animasyon filmleriyle işe başlayan Walt Disney stüdyolarında hayata geçirilen ilk live-action filminde (Gerçek insan aktörlerin oynadığı filmler) beyazperdeye yansıyan ilk görüntü bir kurukafa ile korsan bayrağındaki çapraz kemikler görüntüsüydü. Sözü geçen o film ise, Robert Louis Stevenson'ın 1950 yılında çektiği “Treasure Island - Hazine Adası” adlı klasik korsan filmiydi.

Aradan 53 yıl geçtikten sonra 2003'te aynı stüdyolarda bu kez “Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl” projesi hayata geçirildi. Gore Verbinski'nin yönetmenliğini üstlendiği o filmde bir zamanlar milyonlarca izleyiciye keyifli saatler yaşattığı halde artık can çekişme noktasına gelmiş korsan filmleri tarzına yeniden hayat veriliyordu.

Yapımcı Jerry Bruckheimer ile yönetmen Gore Verbinski'nin ilk “Pirates” projesine start verdiği 2003 yılında korsan filmleri olgusu çağdaş sinema içerisinde neredeyse unutulmaya yüz tutmuştu. Bu yüzden filmin gişe başarısının ne olacağı konusunda umutlu konuşan neredeyse yok gibiydi. Korsan filmlerinin artık devrini tamamladığı, gişe şansının çok az olduğu öne sürülüyordu.

Ancak “Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl”ün 2003 temmuzunda gösterime girişiyle birlikte dünya çapında büyük sürpriz yaşandı. Filmin Kuzey Amerika sinemalarındaki toplam hasılatı 305.413.918 dolara ulaşırken dünya çapındaki hasılat rakamı 653.913.918 doları buldu. Aynı zamanda Johnny Depp'in en iyi aktör adaylığı da dahil olmak üzere 5 dalda Oscar adaylığı aldı.

Korsan filmlerini günümüz izleyicisiyle ilk kez tanıştıran “Pirates of the Caribbean”da hepimizin içinde korsan ruhunun var olduğu, bunun özgürlük tutkusu, macera arayışı ve hiç de azımsanmayacak haylazlık isteğiyle paralel seyrettiği yaklaşımından yola çıkılmıştı. Kendisinden önceki korsan filmlerinin sinematik macera anlayışına sonuna kadar sadık kalan “Pirates of the Caribbean”ı onlardan ayıran en belirgin özelliği, izleyiciyi engin denizlerdeki maceralara götürürken korsan filmlerinin klasik çizgisine ilk kez mizah unsurunu da eklemesiydi. Bu da, Johnny Depp'in zekice yarattığı Kaptan Jack Sparrow karakterinde hayat buluyordu. Kısacası izleyicinin karşısında bugüne kadar hiç görmediği tipte komik ve esprili bir korsan karakteri vardı.


2003 yılında ilk “Pirates of the Caribbean”ı yaparken başarıdan asla emin olamadıklarını belirten yapımcı Jerry Bruckheimer, “Açıkçası ilk `Pirates'i çekerken sınırlı beklentiler sözkonusuydu” diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:

“Böyle bir işe kalkıştığımızı duyanların ortak tepkisi hep aynıydı. 40 yıldır öldüğü bilinen korsan filmleri tarzını yeniden canlandırmaya kalkışmanın delilik olduğu söyleniyordu. Üstelik bu süre içinde korsan filmlerine tekrar hayat verme çabalarının hepsi ters tepmişti. Sonra `The Curse of the Black Pearl' gösterime girdi ve herkesi şaşırtan çok büyük bir başarıya imza attı. Yönetmen Gore Verbinski ile senaryo yazarlarının artistik yeteneğine Johnny Depp, Keira Knightley, Orlando Bloom ve Geoffrey Rush'un performansı da eklenince milyonlarca insanın hayal gücüne hitap etti. Sonuç hepimizin bildiği gibi olağanüstü uluslar arası başarı oldu.”

Jerry Bruckheimer sözlerine şöyle devam ediyor: “İlk filmde yaptığımız herşeyi ikincisinde bir adım ileri götürdük. İkinci filmi yaparken aynı kreatif ekiple çalıştık. Gore Verbinski olağanüstü mizah gücü ile görsellik eğilimine aynı anda sahip bir yönetmendir. Görsellik gücü yüksek olan yönetmenlerin genelde iyi bir öyküleyici olmadığı bilinen bir gerçektir. Çünkü filmin öyküsünden çok, fiziksel görünümüne odaklanırlar. Gore Verbinski'nin onlardan farkı, görsellik ustası olmasının yanısıra öyküleme ve karakterizasyon gibi gibi unsurları da anlamış bir yönetmen olmasıdır.”

Ünlü yapımcı sözlerini şöyle noktalıyor: “Yeni yolculuğumuza Johnny, Orlando ve Keira da katıldılar. Onlara birbirinden ilginç yepyeni yüzler de ekledik. Elbette ilk filmin efsanevi korsan gemisi Black Pearl - Siyah İnci de geri döndü. Ayrıca bu filmde Davy Jones'un komutası altında çalışan bir grup sıradışı denizcinin mürettebatlık yaptığı Flying Dutchman - Uçan Hollandalı adlı yepyeni bir gemimiz daha var. Bu filmde izleyeceğiniz herşey, öncelikle yönetmen, senaryo yazarları ve yüzlerce kişiden oluşan film ekiplerimizin hayal gücünde gerçekleşti. İzleyicinin severek izleyeceği eğlenceli bir film yapmanın heyecanını hepimiz derinden hissettik.”

İKİ DEVAM FİLMİ AYNI ANDA ÇEKİLDİ

Daha fazla “Pirates” için dünya çapında bir beklenti olduğu açık ve net olarak ortadaydı. İzleyici beklentisinin büyüklüğünü dikkate alan Jerry Bruckheimer, Gore Verbinski ve Walt Disney Pictures yetkilileri, tek bir devam filminin yeterli olmayacağına karar verdiler. İkinci ve üçüncü devam filmlerinin çekiminin peşpeşe yapılması halinde, mekan ve set gibi unsurlar iki devam filmi için de kullanılabilecekti. Ayrıca filmin başrol oyuncularına yönelik talebin de giderek arttığı düşünülecek olursa kadronun da aynen korunması sağlanmış olacaktı.

İki devam filminin peşpeşe çekiminin kreatif açıdan da önemli olduğunu belirten Yapımcı Jerry Bruckheimer, bu konudaki yorumunu şu sözlerle dile getiriyor:

“Karakterlerin ilk filmde iyi oturtulmuş olması sebebiyle onları daha başka maceraları sürüklemek bizler için heyecan verici bir beklenti oluşturdu. Daha ilk filmi yaparken başarı beklentimiz olduğu için tüm karakterleri ikinci ve üçüncü bölümler için sağlam temel oluşturacak şekilde yaratmıştık. İkinci ve üçüncü bölümleri izlediğinizde herşeyin ilk filmdeki başlangıç noktasıyla ilişki içerisinde olduğunu göreceksiniz. Kısacası bu gerçek bir üçlemedir.”

Filmin senaryo yazarlarından Terry Rossio'nun bu konudaki yorumu şöyle: “İlk filmi yaparken esin kaynağımızın önemli bölümünü Disney'in `Pirates of the Caribbean' adlı tema parkı atraksiyonu oluşturuyordu. İkinci ve üçüncüsünde ise esin kaynağımızı ilkinden aldık.”

Rossio'nun senaryo yazarı partneri Ted Elliott ise şunları ekliyor: “Rahatlıkla keşfe çıkabileceğimiz bir karakter zenginliği sözkonusuydu. Ancak o karakterlere ikinci ve üçüncü filmlerde aynı davranış biçimlerini tekrarlatmak da istemedik. İzleyici, aynı karakterleri aynı şeyleri yaparken görmek istemeyecekti. İlk filmdeki karakterlerin en hoşumuza giden yanı, belirli ölçüde ahlaki belirsizlikleri olmasıydı. İkinci ve üçüncü filmde bu belirsizliği keşfe çıkmak istedik. Örneğin Kaptan Jack Sparrow karakterini bu kez çok farklı koşullardan geçirdik. Öyle durumlar yaratmalıydık ki, Will ve Elizabeth'in amaçlarıyla çatışan hedefleri olmalıydı. Kısacası ilk filmin karakter yapılarını geliştirip zenginleştirmek suretiyle onları daha ileri noktalara taşımaya özen gösterdik.”

Bu noktada sözü yeniden devralan Terry Rossio şunları söylüyor: “İlk filmin temelinde Will ve Elizabeth karakterleri arasındaki romantik aşk öyküsü vardı. İkisi arasındaki ilişkinin daha olgun bir değerlendirmesinin yapılması gerektiğini düşündük. İkinci filmin öyküsüne başlarken şu soruyu sorduk: `The Curse of the Black Pearl'in sonundaki harika günbatımı manzarası eşliğindeki romantik öpüşme sonrasında Will ile Elizabeth'in başına neler gelir?”

Bunların yanısıra “Dead Man's Chest”te başka konulara da yer verilir. Ömrü denizlerde geçen deniz insanların bilgeliğinden korsanların hazine tutkusuna; deniz mitolojisindeki “kilitli sandığın” sahibi Davy Jones'tan tutun da 12. yüzyıldan beri masallara konu olmuş efsanevi deniz canavarı Kraken'e kadar çok sayıda konunun da filmde işlendiği görülür.

Filmin senaryo yazarlarından Ted Elliott, bu konulardaki yaklaşımını şu sözlerle ifade ediyor: “Senaryoya yazarken hep denizleri düşündük. Hepimizin bildiği çok sayıda doğaüstü öykü vardı. Ancak bugüne kadar hiç kimse bunları bir korsan filminin konusu yapmamıştı. Bu yüzdendir ki, içinden çekip çıkarabileceğimiz efsane zenginliği sözkonusuydu. Bunlardan bir kısmına ilk filmde değinmiştik. Örneğin Orlando Bloom'un oynadığı Will Turner karakterinin Davy Jones'un kilitli sandığından söz ettiği bir diyalog vardı. İkinci filmde Davy Jones'un kimliğini keşfetmeye karar verdik. Bunun yanısıra çok ünlü bir başka deniz efsanesi olan Flying Dutchman - Uçan Hollandalı efsanesini de filmin öyküsüne katarak ikisini birleştirdik.”

Filmin senaryo yazarları Elliott ve Rossio, ayrıca dünya tarihinin en büyük ekonomik ve politik güç odaklarından birisi olan Doğu Hindistan Ticaret Şirketi'ne de yer verdiler. 1600 yılında İngilizler tarafından kurulan Doğu Hindistan Ticaret Şirketi, 1858'deki kapanışına kadar emperyalist egemenliğin bir numaralı simgesi olmuştu. Ekonomik ve politik faaliyetler gösteren şirket, dünyanın çeşitli bölgelerine yayılan şubeleri aracılığıyla özellikle Hindistan olmak üzere Basra Körfezi'de, Güneydoğu Asya ve Doğu Asya'da emperyalizmin temsilciliğini yapmıştı. En ılımlı çağdaş tarihçiler bile bu şirketin faaliyetlerini olağanüstü acımasız ve insanlık dışı olarak tanımlıyordu.

Senaryo yazarı Ted Elliott, bu konudaki yaklaşımlarını şu sözlerle açıklıyor: “Korsanların en güzel yanı bence özgürlüğü temsil etmeleridir. Doğu Hindistan Ticaret Şirketi ise, çok uluslu dev bir şirket olarak bireysel özgürlüğün sonunu temsil eder. Hepimizin bildiği gibi çok uluslu şirketler, dünyayı kendi istedikleri şekle getirmek isterler. Bu uğurda insan olgusunu feda etmekten kaçınmazlar. Onların egemenlik gücü yayıldıkça da Kaptan Jack Sparrow gibi insanlara yer kalmaz.”

Üçkağıtçı Tırsak Korsan Jack Sparrow Rolünde Johnny Depp

2003 yılında gösterime giren “Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl” sayesinde izleyiciler, yeni milenyumun ilk gerçek ikonik ekran karakteriyle tanıştı. Kolayca biçim değiştirmesiyle tanınan ünlü aktör Johnny Depp'in oynadığı Kaptan Jack Sparrow karakteri, tamamen orijinal ve eksantrik bir kreasyon olarak ön plana çıktı. Genellikle kaçak güreşen, sürekli zigzaglar çizip taraf değiştiren, olağanüstü batıl inanışlı, çelişkili ve güvenilmez ahlak anlayışına sahip, kişisel hijyene önem veren Jack Sparrow karakteri, yeni yüzyılın ilk anti-kahramanı kimliğini kazandı.

Kaptan Jack Sparrow'un örgülü uzun saçları, özenle baktığı sakalı, çeşit çeşit incik boncuktan oluşan rengarenk takıları, altın ve gümüş kaplamalı dişleri, giysilerinin çeşitli yerlerinde asılı duran çeşit çeşit nazarlık ve muskaları, her yaştan ve her ulustan izleyicinin beğenisini kazandı.

Ayrıca Jack Sparrow rolünde oynayan Johnny Depp'in performansı da takdir toplayarak Premiere dergisinin Mayıs 2006 sayısındaki tüm zamanların en iyi 100 performansından birisi olarak adlandırıldı. Sözkonusu derginin kapağında Kaptan Jack Sparrow'un resminin yayınlanması ise, aslında diğer 99 performansa ezici üstünlük sağladığının göstergesiydi. (Bu arada Johnny Depp'in listede iki kez yer aldığını, diğer rolünün ise Edward Scissorhands rolü olduğunu belirtelim.)

“Pirates” serisinin yapımcılarından Mike Stenton, ilk filme damgasını vuran Kaptan Jack Sparrow karakteri konusunda şu yorumu getiriyor:

“İnsanlara ilk filmde en çok neyi sevdiğini sorarsanız Jack Sparrow yanıtını alırsınız. 500 kanallı bir evrende izleyicinin çok sayıda eğlence seçeneği vardır. Bu yüzden öne çıkmak istiyorsanız onlara özgün ve farklı birşeyler verebilmeniz gerekir. Johnny Depp'in ilk filmde yaptığı da aynen buydu. Başka hiçbir korsana benzemeyen çok özgün ve farklı bir Jack Sparrow yarattı. Fark yaratırken aslında risk de almıştı ama Jerry Bruckheimer ile Gore Verbinski, yüzde 100 oranında onun arkasında durarak yarattığı farklılığı her aşamada desteklediler.”

Yapımcı Jerry Bruckheimer bu konudaki düşüncesini şu sözlerle ifade ediyor: “Johnny Depp bugünün en büyük aktörlerinden birisidir. İlk filmdeki Jack Sparrow'u o yarattı. Johnny'nin özelliklerinden birisi de bugüne dek hiçbir devam filminde oynamamış olmasıdır. Üstlendiği rolü sadece bir defalığına oynamasıyla tanınmıştır. Bu yüzden Johnny'nin aynı karaktere ikinci kez dönmeyeceği isteyeceğini hiçbirimiz beklemiyorduk. İlk filmde oynamaktan büyük zevk almıştı. İzleyici onun aynı role geri dönmesini istedi. O da hayranlarının isteğini yerine getirdi.”

Johnny Depp'in portresini çizdiği karakterle ilgili yorumu ise şöyle: “İnsanların kalbinde böylesine kök salacağını ben de beklemiyordum. Açıkçası hala şok durumundayım. Bu karakteri geliştirirken farklı birşeyler katabilme fırsatı da elime geçmişti. Kaptan Jack Sparrow'un kim olduğu, neye benzemesi gerektiği konusunda bazı fikirlerim vardı. Bunların hepsini tek tek uyguladım. Başlangıçta delirdiğimi düşünenler oldu. Ancak ben bu adama fazlasıyla bağlandım. Doğru karakteri bulmamda bu bağlılığımın önemli payı olduğunu düşünüyorum. Tek isteğim onu çocuklar kadar en sıkı ve zor beğenen entelektüeller için de cazip kılabilmekti.”

Senaryo yazarı Terry Rossio, Kaptan Jack Sparrow karakteri hakkında şu yorumu yapıyor: “Amerikan sinemasının getirdiği en orijinal fikirlerden birisi de, düzenbaz/üçkağıtçı karakterlerin başrolde yer alması halinde uygulanacak yaklaşımdır. Amerikan filmlerinin çoğunda, doğru zamanda doğru adımı atan savaşçı kahramanın kutsanması eğilimi vardır. Jack Sparrow'un onlardan farkı ise kesinlikle üçkağıtçı düzenbazın teki olmasıdır. Diğer kahramanlar gibi değildir. Düşmanına yakalanmama becerisinden nasibini almamıştır. Yakalanmasına yakalanır ama elinizde fazla tutamazsınız. Kaçmak için uygun zamanı sabırla bekler. Böyle yaparsa avantajın kendisine geçeceğini bilir. En kötü durumlardan bile sıyrılma becerisi sayesinde mükemmel bir özgüven edindiğini görürüz.”

Filmin diğer senaryo yazarı Ted Elliott'un bu konudaki görüşü ise şöyle: “Düzenbaz karakterin getirdiği keyiflerden birisi de, her zaman kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesidir. Onun yaptığı herşey diğer insanları şöyle veya böyle mutlaka etkiler. Sparrow'un davranışlarından bazen onlar da çıkar sağlamakla birlikte çoğu zaman zarar görürler. Bu da bizi ilk filmde gündeme gelen temel soruya götürür: Jack Sparrow iyi bir adam mıdır, yoksa kötü müdür? Korsan kahraman mıdır, yoksa korsan kötü adam mıdır? Bu sorunun yanıtı, hangi perspektiften baktığınıza bağlıdır.”

Genç Aşıklar Will Turner ile Elizabeth Swann rolünde Orlando Bloom ile Keira Knightley

“Pirates” serisine öncülük eden “The Curse of the Black Pearl”ün yıldızlarından Orlando Bloom ile Keira Knightley de, tıpkı Johnny Depp gibi ikinci filmde de yer alma konusunda istekli davrandılar. İlkinde olduğu gibi ikinci filmde de genç aşıklar Will Turner ile Elizabeth Swann'ın portresini çizdiler. Birinci filmin orijinal dörtlüsünden sadece Geoffrey Rush ikinci filmde yer almadı. Hatırlanacağı üzere Geoffrey Rush'un oynadığı Kaptan Barbossa karakteri, ilk filmde Jack Sparrow tarafından yer altı dünyasının derinliklerine gönderilerek gözden kaybolmuştu.

Genç yetenekleri erken keşfetmesiyle ünlenen yapımcı Jerry Bruckheimer, Orlando Bloom'u daha “Lord of the Rings” üçlemesinin gösterime çıkmasından önce çevirdiği “Black Hawk Down” adlı filmle keşfederek gerekli anlaşmayı yapmıştı. Aynı şekilde Keira Knightley'in yeteneğini de henüz 17 yaşında olduğu sırada fark ederek “Pirates” için gözüne kestirmişti. Güzel oyuncuyu dünya çapında üne kavuşturan “Bend It Like Beckham” adlı film o günlerde henüz gösterime bile girmemişti.

Ünlü yapımcı, Keira Knightley ile ilgili düşüncesini şu sözlerle dile getiriyor: “Daha ilk filmde rol verdiğimiz günlerde bile Keira'nın olağanüstü bir kadın oyuncu olduğunu görmüştük. O hiçbir şeyden korkmayan bir oyuncudur. İlk filmin çekimleriyle ikincisinin başlaması arasındaki iki yıllık sürede yaptığı çalışmalarda yeteneği zirveye çıktı ve deneyim düzeyini artırdı.” (Keira Knightley'in deneyim düzeyinin artmasında bir Bruckheimer prodüksiyonu olan “King Arthur”de üstlendiği Guinevere rolünün de önemli payı vardı.)

Jerry Bruckheimer sözlerini şöyle sürdürüyor: “Orlando Bloom'a gelince, ilk ve ikinci `Pirates' arasındaki süre boyunca çok sıkı çalışarak Ridley Scott ve Cameron Crowe gibi yönetmenlerin çektiği önemli yapımlarda deneyim kazandı. Orlando kariyerine zaten müthiş bir ekran aktörü olarak başlamıştı, aradan geçen süre içerisinde bu konumunu güçlendirdi.”

Ted Elliott ve Terry Rossio ikilisi, “Dead Man's Chest”in senaryosunu hazırlarken Orlando Bloom'un canlandırdığı Will Turner ve Keira Knightley'in portresini çizdiği Elizabeth Swann karakterlerinde önemli değişim ve gelişmeler sağladılar.

Will Turner rolündeki Orlando Bloom, oynadığı karakterdeki değişimi şu sözlerle yorumluyor: “Will karakterinin ilk filme kıyasla daha az dürüst, daha az namuslu olduğunu görüyoruz. Bu kez daha karanlık ve gölgeli yönlerine tanık olacağız. Will Turner'ın ikinci filmdeki gerçek yolculuğu, -ekranda görünmese de- ilk filmin önemli unsurlarından olan babası Bootstrap Bill ile bağlantılıdır. Davy Jones ve mürettebatının yönetimindeki Flying Dutchman gemisinde ömrü boyunca yaşamaya mahkum edilmiş babasını bu kötü kaderinden kurtarmak ister. Will'in tek isteği, babasıyla yeniden bağlantı kurabilmektir. Bu arada Elizabeth ile olan ilişkisini de yürütmeye çalışır. `Dead Man's Chest'in ana karakterlerinin her birinin kendine göre amacı vardır. Bunların bir kısmının birbiriyle çeliştiğini görürüz. Öte yandan Will ile Elizabeth arasında da genç aşıklara özgü gerilim vardır.”

Elizabeth Swann rolünü ikinci kez üstlenen Keira Knightley ise, portresini çizdiği karakterde meydana gelen değişimleri şu sözlerle özetliyor:

“Bu filmin en güzel yanı bence tüm karakterlerin değişip gelişmiş olmasıdır. Filmin başlangıcında Elizabeth'i Will ile evlenmek üzereyken görürüz. Ancak korsanlığı dünya üzerinden silmeye kararlı olan Lord Cutler Beckett'in devreye girmesi yüzünden bu evlilik gerçekleşmez. Will'i korsanlık yaptığı için; Elizabeth'i de Kaptan Jack Sparrow'un kaçışına yardım ettiği için tutuklamaya kararlıdır. Elizabeth bu filmde büyük değişim geçirerek bir misyon kadını haline gelir. Will ile olan ilişkisinde de oldukça hoş alt tonlar meydana geldiğini görürüz. Benzeri bir durum da Jack Sparrow ile ilişkisinde gözlenir. Tüm karakterlerin geçirdiği bu dönüşümü ilginç bulduğumu söyleyebilirim.”

Diğer Korsanlar, Büyücüler ve Subaylar

Rütbesi indirilen İngiliz deniz subayı James Norrington rolünde Jack Davenport

“The Curse of the Black Pearl”deki rolüne geri dönen aktörlerden birisi de, sevdiği kızı Will Turner'a kaptıran, bu arada Kaptan Jack Sparrow'a karşı yürüttüğü mücadelesini de kaybeden İngiliz deniz subayı James Norrington rolündeki Jack Davenport oldu.

Jack Davenport portresini çizdiği karakterdeki değişimleri şu sözlerle anlatıyor: “Deniz subayı Norrington'u son gördüğümüzde her cephedeki mücadelesini kaybetmiş durumdadır. Sevdiği kızı elinden kaçırmıştır. İnsanlar hapishaneden kaçmaktadır. Kısacası her açıdan aşağılanmış halde olduğunu görürüz. `Dead Man's Chest'in senaryosunu ilk okuduğumda Norrington'un karakter yapısının ne kadar değiştiğini görmekten keyif aldım. Norrington zor zamanlar yaşamıştır. Artık eskisi gibi değildir. İşini, sevgilisini, daha da önemlisi kendine saygısını kaybetmiştir. Ansızın karşısına Kaptan Jack Sparrow ile iş sözleşmesi yapma şansı çıkar. Sparrow'un gemisinde sıradan bir mürettebat olarak çalışacaktır. Peki, Norrington bunu yaparken neyin peşindedir? İntikam mı? Elizabeth mi? Yoksa başka bir şey mi?”

Derin denizlerin hakimi korsan Davy Jones rolünde Bill Nighy

Yapımcı Jerry Bruckheimer ile yönetmen Gore Verbinski, “Dead Man's Chest”e yepyeni boyutlar katacak dev oyuncu kadrosunu kurmaya devam ettiler. Bunlar arasında filmdeki yeni karakterleri canlandıracak oyuncular da yer alıyordu. Dış görünüm açısından deniz canavarını çağrıştıran Davy Jones rolü için deneyimli İngiliz aktör Bill Nighy seçildi.

Davy Jones rolünde kamera karşısına geçen Bill Nighy, filmde portresini çizdiği karakterin yapısını şu sözlerle tanımlıyor:

“Davy Jones kişilik açısından derin hasar görmüş yapayalnız bir bireydir. Öylesine derinden yaralanmıştır ki, bundan sonraki hayatını yarım-hayat şeklinde yaşamaya karar verir. Kendi bedeninden tüm duygularını -kalbini- çekip alarak özel bir sandığa kilitler. Bu da artık hiçbir şey hissetmeden yaşayacağı anlamına gelmektedir. Aynı zamanda Kraken adlı bir deniz canavarını da kontrolü altında tutmaktadır. Olağanüstü kötü niyetli, sadist ve şeytani bir canavardır bu… Eğer Davy Jones'un kalbini o sandıktan çıkarıp sahip olmayı başarırsanız, sadece onu kontrol altına almakla kalmayıp aynı zamanda Kraken'i de ele geçirmiş olursunuz. Bu da size okyanusların kontrolünü sağlayacak olağanüstü gücü verecektir.”

Korsanları yok etmeye yeminli Lord Cutler Beckett rolünde Tom Hollander

“Dead Man's Chest” ile birlikte gelen yeni kötü adamlardan birisi de, belki Davy Jones'tan bile daha acımasız bir kişiliğe sahip olan Lord Cutler Beckett karakteridir. Son derece soğuk, hesapçı ve gaddar kişilik yapısına sahiptir. Böylesine acımasız kişiliğe sahip olmasında, geçmişte engellenen bir aşkının getirdiği hayal kırıklığının payı vardır. Bu korkak ruhun portresini çizme görevi, “Pride and Prejudice” adlı filmde Keira Knightley'in oynadığı Elizabeth Bennet karakterinin şanssız taliplisi Reverend Collins rolünden tanıdığımız Tom Hollander'e verildi.

Portresini çizdiği Lord Cutler Beckett karakterinin çok boyutlu olması nedeniyle hemen kabul ettiğini belirten Tom Hollander, bu karakter konusunda şu yorumu yapıyor:

“Dıştan bakınca oldukça küstah ve yakışıklıdır. Ancak iç dünyasında inanılmaz zorluklar yaşayan bir insandır. Korsanlara karşı mücadelenin ancak demir yumrukla yapılabileceğine yürekten inanır. Kesin özgürlüğü temsil eden korsanların acımasızca ezilerek yok edilmesinden yanadır. Temsilciliğini yaptığı Doğu Hindistan Ticaret Şirketi ile günümüzün modern dünyası arasında bazı benzerlik görüyorum. Günümüzün dev şirketlerinin de en küçük özgürlüklerin bile yok edilmesi düşüncesinde olduğunu göz önüne alırsak bu açıdan da paralellik vardır.”

Bootstrap Bill Turner rolünde Stellan Skarsgard

“The Curse of the Black Pearl”de çok tartışıldığı halde ekranda hiç görülmeyen bir karakter vardı: Will Turner'ın babası Bootstrap Bill Turner karakteri… Verbinski ile Bruckheimer bu rolde İsveç kökenli deneyimli aktör Stellan Skarsgard'ın oynamasına karar verdiler.

Daha önce “King Arthur”da yağmacı Teutonic rolünü üstlendiği için Bruckheimer'ın çalışma stilini yakından tanıyan Stellan Skarsgard, “Dead Man's Chest”teki rolü için şöyle konuşuyor:

“Bootstrap Bill karakterini üstlenmekle aşama aşama kendisini kaybeden tutkulu ve ilginç bir adamın portresini çizme fırsatı buldum. İlk filmi dikkatle izlerseniz oradaki karakterler arasında belirli boşluklar olduğunu fark edersiniz. İkinci filmde bu boşluklar dolduruldu. Will Turner'ın çok sözü edilen ama hiç görünmeyen babası Bootstrap Bill de ortaya çıktı. Böyle bir karakterin portresini çizerken büyük keyif aldığımı söyleyebilirim.”

Esrarengiz kahin kadın Tia Dalma rolünde Naomie Harris

“Dead Man's Chest” ile birlikte gelen yeni karakterlerden birisi de, Jamaikalı esrarengiz kahin kadın Tia Dalma karakteriydi. Bu rolde İngiltere'nin en yetenekli genç kadın oyuncularından Naomie Harris oynadı. Genç oyuncu bu yeni karakter için şu yorumu getiriyor:

“Tia Dalma son derece özgür ruha sahip bir çingene kraliçesidir. Büyülü güçleri sayesinde insanların iç dünyasını görüp onların en derindeki arzularını anlayabilmektedir. Doğa güçleriyle uyum ve işbirliği içerisinde olan bu kadının çok kolay parlayan ateşli ve değişken bir mizacı vardır. Bunların yanısıra Tia Dalma'nın çok güçlü bir kadın olması hoşuma gitti.”

“Dead Man's Chest”in diğer rollerinde ise şu oyuncular kamera karşısına geçti:

Lord Cutler Beckett'in acımasız ruhlu infaz subayı Mercer rolünde David Schofield;

Elizabeth Swann'ın Port Royal Valisi olan babası Weatherby Swann rolünde Jonathan Pryce;

“The Curse of the Black Pearl”deki esprileriyle izleyicinin gözdesi olan Pintel ve Ragetti rollerinde sırasıyla Lee Arenberg ve Mackenzie Cook;

Engin denizlerle ilgili ansiklopedik bilgiye sahip olan Joshamee Gibbs rolünde Kevin R. McNally;

Dilsiz korsan Cotton rolünde David Bailie;

Boyu küçük ama ruhu büyük cüce korsan Marty rolünde Martin Klebba.

Korsanların Uzun ve Maceralı Yolculuğu

2003'teki “Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl”in çekimleri için “epik yolculuk” denirse, 2005 ve 2006'yı kapsayan “Pirates of the Caribbean: Dead Man's Chest” için yapılabilecek en iyi tanımlama olsa olsa “uzun ve maceralı yolculuk” şeklinde olacaktır. Mekandan mekana, adadan adaya dolaşan prodüksiyon ekipleri, filmin çekimi sırasında fantastik maceralar yaşadılar. Karayiplerde iki devam filminin peşpeşe çekilmesi nedeniyle Prometheus tutkularını, Sisyphus engellerini ve Herkül'e özgü zaferleri deneyimlediler.

Filmin çekimlerini savaşa çıkmaya benzeten Prodüksiyon Amiri Eric McLeod, çekimler sırasında yaşanan manzarayı şu sözlerle dile getiriyor:

“Daha önce hiç filme alınmamış bölgelerde yollar inşa etmek zorunda kaldık. Dağ yamaçlarında, orman içlerinde, sahillerde yoğun çalışma yaptık. Dominica'daki çalışmamız sırasında 500 kişilik oyuncu ve teknik ekiplerimiz 80 farklı otele yayıldı. Tüm bu insanları her gün adaya götürmek için 150 şoför görev yaptı. Los Angeles, Mobile, Alabama, St. Vincent, Dominica, Bahama adaları ve İngiltere'deki ofislerde yedi farklı para kurunu hesaplamak için 40 muhasebeci sürekli çalıştı. Hareket halinde bir ordu gibiydik. Filmdeki herşey kamera önünde olup bitiyordu ama aktörleri her gün düzenli olarak kamera önüne getirmek için yoğun desteğe ihtiyaç vardı.”

Peşpeşe çekilmesine karar verilen “Pirates of the Caribbean: Dead Man's Chest” ve “Pirates of the Caribbean III” ile ilgili ciddi hazırlıklara 2004 yılının haziran ayında başlandı. Elliott ve Rossio'nun yazdığı senaryo taslağını temel alan prodüksiyon ekipleri, tek bir ada mekanının yeterli olmayacağını biliyorlardı. Senaryonun hakkının verilmesi için daha fazla ada gerekiyordu.

“Dead Man's Chest”in, ilk filmde de aynı görevi üstlenen Prodüksiyon Menejeri Doug Merrifield, ilk aşamada yapılan mekan taraması konusunda şu bilgiyi veriyor:

“Jerry, Gore, Ted ve Terry ile yaptığımız ilk toplantılardan itibaren nerelere gidileceği konusunu lojistik açıdan değerlendirmeye başladık. Bu kez sadece St. Vincent ile sınırlı kalmayıp, farklı adalarda çekim yapılması gerekeceğini biliyorduk. Daha fazla sayıda gemiye ihtiyacımız olacaktı. Tıpkı bir yol filmi çeker gibi davranmamız gerektiği gün gibi ortadaydı. Bizim yollarımız ise, farklı mekanlar arasındaki engin su yolları olacaktı. 2004 ilkbaharının sonundan başlayarak Karayip bölgesini bir kez daha taramaya başladık.”

“Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl”ü izleyenlerin yakından bildiği Port Royal ve Tortuga adlı korsan kaleleri, St. Vincent'taki Wallilabou Körfezinde Rick Heinrichs tarafından yeniden dizayn edildi. Günümüzde yeni yeni filizlenen eko-turizme ev sahipliği yapan Dominica'daki yemyeşil ve kirlenmemiş cennet, filmin olağanüstü güzellikteki arka planlarını oluşturdu. 29 mil uzunluğundaki ve 16 mil genişliğindeki bu adada sadece 71.000 kişilik nüfus vardı. Palmiyeli sahilleri ve yağmur ormanlarıyla görülmeye değer tablolar meydana getirdi. Bahama adalarında ise, Büyük Bahama Adası ile daha kuzeyde yer alan Exuma adalar zincirinde çekimler yapıldı.

Gemi Kalkıyor Artık, Yolcu Kalmasın!

“Pirates of the Caribbean: Dead Man's Chest” ve üçlemenin üçüncü bölümünün çekimlerine 28 Şubat 2005 tarihinde Los Angeles'taki stüdyo ve mekan çalışmasıyla başlandı. Black Pearl gemisinin içki mahzeni ve Port Royal hapishanesinin iç mekanlarından oluşan ilk film setleri oldukça mütevaziydi ama Prodüksiyon Tasarımcısı Rick Heinrichs'in yaptığı usta işi çalışma görülmeye değerdi.

Rick Heinrichs'in limitsiz hayal gücünün ürünü olan doğal mekanlar ve setler, “Pirates of the Caribbean: Dead Man's Chest” için son derece zengin arka planlar sağladı. Bu arada yeni gemilerden oluşan küçük bir donanma hazırlandı. Bunlar arasında yeniden dizayn edilen Black Pearl gemisi, Davy Jones'un olağanüstü detaylı ve ürkütücü görünümlü Flying Dutchman gemisi ve Edinburgh Trader adlı 18. yüzyıl İngiliz ticari gemisi yer alıyordu. Henrichs ve kreatif ekiplerinin dizayn ettiği setler arasında Burbank stüdyolarında inşa edilen dev bataklıktan filme adını veren ölü adamın sandığı gibi küçük ama önemli unsurlara kadar herşey vardı.

Prodüksiyon Tasarımcısı Rick Heinrichs, filmde uyguladığı yaklaşımı şu sözlerle açıklıyor: “Gore ile ilk konuştuğumda büyük heyecan duydum. Korsan gemileriyle canavarların resimlerini önüne koymuş, ilk filmde temellerini attığı mitolojik yaklaşımı bu filmde de oluşturmamız gerektiğini söylüyordu. Bu filmde de korku unsurlarıyla mizah unsurları arasında aynı dengeyi kurmak zorundaydık. Gore'nin sözünü ettiği bu hassas dengenin kökenleri, temel aldığımız tema parkı atraksiyonuna kadar gidiyordu. Bana anlattığı düşünceleri karşısında heyecana kapıldığımı hissettim.”

Rick Heinrichs sözlerine şöyle devam ediyor: “Umuyorum ki, bu filmi izleyecek olanlar eve dönerken 20. yüzyılın başlarında Douglas Fairbanks ve Errol Flynn filmlerinin yarattığı heyecanın benzerini hissedecekler. Heyecan yine aynı heyecan ama sahip olduğumuz teknoloji sayesinde artık istediğimiz herşeyi yapabilecek güçteyiz. İlk `Pirates' filminde ulaştığımız noktayı bir sonraki adıma taşımak, korku ile mizah arasındaki ince çizgide yürümek istiyoruz. Bu da izleyicinin korsan filmlerinde ihtiyaç duyduğu heyecanı fazlasıyla sağlayacaktır.”

Yeniden dizayn edilen Black Pearl gemisi, tersaneleri ve uzman gemi yapımcılarıyla ünlü Alabama'nın La Batre körfezinde inşa edildi. Prodüksiyon tasarımcısı Rick Heinrichs, geminin inşası sırasındaki yaklaşımını şu sözlerle ifade ediyor:

“Filmdeki gemilerin önemi sebebiyle sadece onların dizaynından sorumlu olan mini sanat departmanı oluşturduk. Gemi yapımında en iyi olan insanlarla çalıştık. Bunların bir kısmı daha önce `Master and Commander' gibi filmlerdeki gemilerin yapımında da görev yapmıştı. Ayrıca görsel teknolojiden de yararlandık. Gemilerimizin hepsinin modelleme işlemi bilgisayar ortamında gerçekleştirildi. Bu da deniz araçları mimarları ve mühendisleri arasında dosyaların transfer edilebilmesini sağladı. Mimar ve mühendislerden aldığımız bilgiler sayesinde deniz üzerinde sağlam durup batmayacak, yüksek hızlara dayanabilecek gemiler yapmayı başardık. Bu noktadaki amacımız, arzuladığımız dış görünüme ulaşırken aynı zamanda batmadan yüzebilen gemilere ulaşmaktı.”

Daha sonra Dominica ve Bahama adalarında çekim yapılmak üzere inşa edilen bir başka gemi ise, heybetli görünümlü Flying Dutchman - Uçan Hollandalı gemisi oldu. 55 metre uzunluğu, 420 tonluk taşıma kapasitesi, yosun ve midyelerle kaplı çürümeye yüz tutmuş güverte ve ambarları, pruva direğindeki bulunan ve ürkütücü yırtıcı hayvanları çağrıştıran iskelet ve timsah figürü, deniz yosunlarının göze çarptığı koridor ve salonları, omurgasının her iki yanındaki tam çalışır durumdaki 36 topu, gerektiğinde pruvasından çıkan iki tane döner topuyla yoluna hiç kimsenin çıkmaya cesaret edemeyeceği tipte bir korsan gemisiydi. Flying Dutchman ile mürettebatı organik açıdan öylesine içiçe geçmişti ki, hangsinin nerede başlayıp nerede bittiğini ayırd edebilmek kolay değildi.

Prodüksiyon Tasarımcısı Rick Heinrichs, bu geminin yapımındaki ilkesini şu sözlerle anlatıyor: “Herhangi bir seti tasarlarken ve inşa ederken karaktere katkı sağlamasını umduğumuz renk ve dokuyu kullanmak suretiyle tarihsel gerçeğe uygun hale getiririz. Arka plandaki herşey, aktörlerin gerçekten o çevreye ait olduğu duygusunu verebilmelidir. Flying Dutchman'ın tasarımı sırasında bu yaklaşımın zirve noktasına ulaştığını düşünüyorum. Filmde başlıbaşına bir karakter oluşturmasını istedik. Eğrelti otları, yumuşakçalar, midyeler, yosunlar, kısacası su altında yetişen her türlü deniz formatıyla gerçeğe uygun hale getirdik. Böylece capcanlı bir gemi elde ettik.”

Rick Heinrichs, bu gemiyle ilgili açıklamasına şöyle devam ediyor: “Flying Dutchman gemisini tarihçi gözüyle geliştirdik. Dizaynı sırasında 17. yüzyıl gemilerinin mimarisini esas aldık. Filmin öyküsünün 18. yüzyıl başlarında geçtiğini dikkate alarak o döneme ait olduğu duygusu vermesini istedim. Flying Dutchman'ın, tarihsel elementlerle fantastik elementlerin kombinasyonu olduğunu düşünüyorum.”

18. Yüzyıl Gerçeğine Uygun Binlerce Kostüm

Filmin çekimlerinde görev yapan yüzlerce figüranın otantik giysilerinin hazırlanması görevini Kostüm Tasarımcısı Penny Rose üstlendi. Ünlü tasarımcının özenle seçtiği kıyafetleri giyen figüranlar, mum ışıklarıyla donatılmış taverna sahnesi başta olmak üzere çeşitli sahnelerde boy gösterdiler.

“Dead Man's Chest”in çekimleri boyunca giysiler konusunda son derece titiz davranan Penny Rose, kamera karşısına geçecek her karakterin üzerindeki her giysiyi tek tek onayladı. Bunu yaparken o aktörün bir star veya figüran olmasına bakmadı. Başrol oyuncularıyla figüranların giyeceği kıyafetlerin özellikle yıpranmış görünümlü olmasına özen gösterdi.

“Dead Man's Chest” ve “Pirates III”te kullanılacak kostümlerin toplam sayısı 8.000'i buluyordu. Penny Rose bu zor işin üstesinden gelmek için kostüm departmanıyla koordineli şekilde çalıştı. Penny Rose'un ekibinde Yardımcı Kostüm Tasarımcısı John Norster, Kostüm Süpervizörü Kenny Crouch, kalabalık bir kesici, boyamacı, kostüm yıpratıcı, satın almacı, deri yapımcısı ve asistanlar yer aldı.

Öncelikli amacının, kostümlerin en ince detayına kadar dizayn edilmesi, sanki 18. yüzyılda üretilmiş duygusu vermesi olduğunu ifade eden Penny Rose, “Dead Man's Chest”teki giysi tasarımlarını hazırlarken nasıl bir yaklaşımdan yola çıktığını şu sözlerle açıklıyor:

“Benim için önemli olan gerçekçilikti. Filmde anlatılan öyküde bol miktarda fantezi unsuru vardır ama bu durum giysiler konusunda sözkonusu değildir. Bir periyod/dönem filminin kostümlerinde yıpranma ve eskilik konusu hayati önem taşır. Kamera önüne geçecek insanların sanki dükkandan yeni çıkmış gibi görünmesinden hoşlanmam. Bu gerçekten çok özel bir uzmanlık alanıdır ama bazı periyod filmlerinde hak ettiği kadar önem verilmez. Eskimişlik ve kullanılmışlık duygusunun ayakkabılara kadar her alanda olmasını isterim. Bir ayakkabıyı çimento mikseri içine sokmalısınız ki, en az beş yıldır giyildiği duygusunu verebilsin.”

Penny Rose'un seçtiği kostümlerin bir özelliği de, filmin baş karakterlerinin geçirdiği değişimi temsil etmesidir. “Dead Man's Chest”in genç aşıkları Will Turner ile Elizabeth Swann'ın giyim tarzları ilk filmden belirgin olarak farklıdır. Buna karşılık Johnny Depp'in oynadığı Kaptan Jack Sparrow'un giysilerinde birkaç yeni ayrıntı dışında radikal bir değişiklik gözlenmez.


Kaptan Jack Sparrow karakterinin dünyaca ünlü dış görünümünde kendi payının da olduğunu belirten Johnny Depp, bu karakteri yaratırken Rolling Stones grubunun efsanevi gitaristi Keith Richards'tan esinlendiğini ifade ederek şöyle konuşuyor:

“Keith Richards giyim tarzı açısından çok farklı bir insandır. Ne zaman onunla bir araya gelme fırsatı bulsam, mutlaka saçlarının şurasına burasına yeni birşeyler bağladığını görürüm. `Bunu nerden buldun?' diye sorduğum zaman, `Ah, onu Bermuda'dan almıştım' gibilerinden bir cevap verir. Jack Sparrow karakterini yaratırken çıktığı yolculuk ve maceralarda gördüğü şeyleri alarak saçına başına takan bir karakter olmasını düşündüm. Saçına taktığı her incik boncuğun bir öyküsü olmalıydı. Örneğin bandanasının kenarından sallanan kemik, bir rengeyiğinden aldığı incik kemiğidir. Ayrıca çeşitli boncuklar, bir piliç ayağı, bir verimlilik sembolü, tuhaf hayvan kuyrukları gibi tuhaf görünümlü takılar da vardır. Bunları nereden bulduğu konusu ise açıklanmaz.”

Penny Rose'un, filmde Orlando Bloom'un giydiği kıyafetler konusundaki yorumu ise şöyle: “İlk filmde Will Turner karakteri, Vali'nin kızıyla flört etmekte olan genç ve yakışıklı bir nalbanttı. Bu filmde daha olgun ve heyecan verici görünümü vardır. Bunu sağlamak için Orlando ile bir araya geldik. Will karakterinin biraz daha sofistike görünüm kazanmasını düşündük. Filmin büyük bölümünde kendisini daha güçlü gösteren zeytin yeşili renkli deri korsan kıyafeti giymesine karar verdik.”

Will Turner rolünde oynayan Orlando Bloom'un filmdeki kıyafetleriyle ilgili yorumu ise şöyle: “Will karakterini bambaşka bir düzeye taşımak suretiyle Penny büyüleyici bir iş yaptı. Bu filmde onu daha serbest ve rahat kıyafetler içinde görüyoruz. Will için seçtiğimiz deri kıyafet için korsan çağlarının motosikletçi ceketi diyebiliriz. İlk filmdeki uzun deri kıyafetler içerisindeyken kılıç dövüşü yapmak epeyce zorluk oluşturuyordu. Bunun önüne geçmiş olduk. Penny'nin sadece Will için değil, tüm karakterler için uyguladığım yaklaşımın onlara canlılık kattığını düşünüyorum.”

Kostüm Tasarımcısı Penny Rose, “Dead Man's Chest”te Keira Knightley'in üç farklı görünümü olduğunu belirterek Elizabeth Swann karakterini nasıl giydirdiğini şöyle anlatıyor:

“Elizabeth karakterinin üç farklı görünümü olmasının temelinde en çok değişen ve olgunlaşan karakter olmasının payı vardır. Keira bu konuda son derece istekliydi. Filmin büyük kısmında erkek kıyafeti giymeyi de kendisi talep etti. Aynı zamanda çok güzel gelinlik de giydi ama gelinliğini sadece yağmurda sırılsıklam olmuş haliyle görebiliyoruz.”

Penny Rose ile daha önce “Pirates” ve “King Arthur”de beraber çalıştığını söyleyen Keira Knightley, ünlü kostüm tasarımcısı hakkındaki düşüncesini şu sözlerle dile getiriyor:

“Açıkçası hayatımı hep onunla geçirmiş gibi hissediyorum ve böyle olmasını da çok seviyorum. Penny Rose her anlamda bir mükemmelcidir. Bu filmle ilgili en sevdiğim aşamalardan birisi, çekimler öncesinde Penny ile birlikte yaptığımız kostüm provaları oldu. Yüzlerce kostüm arasından seçim yapmak çok zevkliydi. Bir düğmenin olması gereken yerden iki milimetre oynaması halinde bile hemen müdahale ederek yerini değiştiriyordu. Sözünü geçirmesini bilen bir lady olduğu açıkça ortadaydı. Böylesine güçlü bir insanla beraber çalışmaktan memnun oldum.”

Bill Nighy'nin portresini çizdiği Davy Jones karakterinin fiziksel detaylarının bilgisayar ortamında hazırlanmasına rağmen, Penny Rose bu karakter için de ayrı bir kostüm hazırladı. Penny Rose'un hayata geçirdiği bu kostüm, Davy Jones karakteriyle ilgili çalışmayı yapan Industrial Light & Magic adlı efekt şirketi için model oluşturdu. Bill Nighy'i bu kostüm içinde en ince detayına kadar fotoğrafladıktan sonra bilgisayar ortamındaki çalışmaya geçtiler. Penny Rose'un hazırladığı kostüm olmasaydı, gri referans giysileri üzerinde konsept oluşturmak imkansız hale gelecekti.

Batı Hint Adalarına Gidiyoruz

“Dead Man's Chest”in oyuncu kadrosuyla teknik ekipleri, 28 Şubat 2005 günü valizlerini toplayıp sevdikleriyle vedalaştıktan sonra özel olarak kiralanan bir L-1011 jetiyle Batı Hint Adalarına doğru yolculuğa başladılar. Bir yıllık süre boyunca akla hayale gelebilecek her türlü zorluğa göğüs gerecekleri macera dolu bir yolculuğun startı böylece verilmiş oldu.

Yolculuğun ilk varış noktasında Ekvatorun 13 derece kuzeyinde yer alan St. Vincent ve Grenadines adlı ada cumhuriyeti vardı. Adanın turizm açısından fazla gelişmemiş olması sebebiyle St. Vincent havaalanına iki motorlu küçük uçaklardan başkası inemiyordu. Bu nedenle “Pirates” jeti, St. Vincent ile Martinique arasında konuşlanmış olan St. Lucia adlı komşu adaya iniş yapmak zorunda kaldı. İki saatlik deniz yolculuğundan sonra St. Vincent adasına ulaştılar.

Öte yandan önemli miktarda ekipman da hava ve deniz yolu üzerinden adaya ulaştırılmak üzere yola çıkarılmıştı. Filmin Prodüksiyon Menejeri Doug Merrifield'in deyimiyle adeta askeri harekat benzeri bir görüntü vardı. Bir kargo gemisi kiralanarak her türlü konteyner yüklendi ve önce St. Vincent'a, ardından da Dominica ve Bahama adalarına doğru yola çıkarıldı. Limandaki hummalı çalışmayı ada halkı büyük bir ilgiyle yakından izledi.

Los Angeles ve İngiltere'den yaklaşık 300 kişilik teknik ekibin St. Vincent'a getirilmesi nedeniyle adada yer sıkıntısı yaşandığı gözlendi. Adada yeteri kadar büyük tesis bulunmadığı için ekipler 43 farklı otel ve motele yerleştirildi. Bir kısmı da adanın batı kısmındaki apartman dairelerinde kaldı. İlk “Pirates” filminin de iki ay süreyle aynı yerde çekilmiş olması nedeniyle, ekiplerin çoğu açısından St. Vincent'a gidiş bir bakıma eve dönüş gibiydi.

Karayiplere yapılan büyük yolcuğa hayvan konuklar da eşlik ettiler. Bunlar arasında iki tane Güney Amerika maymunu, iki tane uzun kuyruklu Amerika papağanı, bir düzine keçi, üç domuz, iki tane beyaz at, iki tane araba çekici at, üç düzine piliç, altı inek ve 14 tane kuzgun yer aldı.

Birinci “Pirates”te ekrana gelen hayvanlar arasında bazıları çok sevilmiş, adeta yıldızlaşmıştı. İzleyici tarafından çok beğenilen hayvanlar arasında Hapishane Köpeği, Maymun Jack ve Cotton'un papağanı başı çekiyordu. Bu kadar sevildiklerine göre rollerini tekrarlamaları gerekecekti. Sessiz sakin mizaçlı Cotton'un papağanı rolünde Chip ve Salsa adlı iki Amerika papağanı oynadı. İlk filmin en sevilen hayvan karakterlerinden birisi olan Hapishane Köpeği rolünde ise sekiz yaşında inanılmaz akıllı bir terrier olan dost canlısı Chopper adlı köpek kamera karşısına geçti.

Korsanların kullandığı tabanca, kılıç, hançer ve diğer silahların hazırlanmasında, aynı zamanda bir tarihçi olan silah yapım ustası Kelly Farrah ile işbirliği yapıldı. Ayrıca ilk filmde olduğu gibi tarihi danışman Peter Twist ile yakın temas kuruldu. Filmdeki silahların büyük çoğunluğu orijinalinin replikası şeklindeydi olduğu halde sadece Kaptan Jack Sparrow'un kılıcı 18. yüzyıldan kalma gerçek bir kılıçtı. Ancak kılıç dövüşü sahnelerinde daha az öldürücü versiyonları kullanıldı.

Dominica Günlüğü: Aman Kafanıza Hindistan Cevizi Düşmesin!

Eskiden İngiliz sömürgesi olan Dominik Cumhuriyeti'nin ulusal marşında “güzellikler adası, görkemli ada” gibi sözcüklerin geçtiğini çok az insan bilir. Sadece 20 mil uzunluğunda ve 16 mil genişliğinde küçük bir ada olan Dominik Cumhuriyeti'nin 71.000'lik nüfusu vardır. Maceracı ruhlu eko-turistlerin yeni çekim mekanı haline gelen adada kitlesel turizm gelişmemiştir. Film yapımcılarının tercih mekanı olarak da çok gelişmediği söylenebilir.

Yönetmen Gore Verbinski, bu adanın görsel açıdan olağanüstü güzelliği sahip çeşitli bölgelerini taradıktan sonra “Dead Man's Chest”in kara ağırlıklı arkaplanlarına Dominica'nın ev sahipliği yapabileceğine karar verdi. Aynı şekilde filmin yapımcısı Jerry Bruckheimer da, filmin konusunun izleyici açısından yepyeni mekanlarda geçmesine sıcak bakıyordu.

Yapımcı Jerry Bruckheimer, “Neden Dominica?” sorusunun yanıtını şu sözlerle veriyor: “Dominica'yı çok güzel ve dokunulmamış çevresi sebebiyle ana mekanlardan birisi olarak seçtik. Aşırı gelişmemiş bir ada olması da bizler için bir avantajdı. Başka filmlerde göremediğiniz manzara, orman ve dağları bu adada görüyorsunuz. Dominica dünyanın tablo güzelliğindeki yerlerinden birisi olmasına rağmen film yapımcıları tarafından tam olarak keşfedilmedi. Bu açıdan avantaj elde ettik.”

Filmin prodüksiyon amirlerinden Bruce Hendricks ise, “Neden Dominica?” sorusu hakkındaki yorumunu şu sözlerle dile getiriyor:

“Gore Verbinski'nin çalışma stilini yakından tanırım. Herhangi bir mekanı ulaşılamaz buluyorsa orası en favori mekanıdır. Dominica adasının özelliği, günümüzden 200 yıl öncesinin Karayip adalarına benzemesiydi. `Pirates' gibi filmleri yaparken Dominica gibi gözden ırak bölgelerdeki vahşi ve doğal güzelliklere ihtiyaç duyarız. Tüm büyük yönetmenler gibi Gore Verbinski de insanların limitlerini bir adım öteye zorlamayı seven bir yönetmendir. Artistik ve teknik açıdan öncülük yapan, zirveleri tırmananlar daima Gore Verbinski gibi yönetmenlerdir. Rasyonel davranan bir insan oralara gitmez. Hele hele yanına 500 arkadaşını ve tonlarca ekipmanı alarak hiç gitmez. Bunu yapmak için belli bir amacın olması gerekir. Sözünü ettiğim o amaç Gore Verbinski'de fazlasıyla vardı.”

Keira Knightley'den Aksiyon Gösterisi

Dominica adasındaki çekimler sırasında eğlenen sadece erkekler değildi. Erkek aktörlerin yanısıra Keira Knightley de kaslarını güçlendirme fırsatını elde etti. Aksiyon sahneleri koordinatörü George Marshall Ruge'nin istediği herşeyi yapmaya hazır olan güzel oyuncu, ilk “Pirates” filminde yeterince kılıç dövüşü yapamadığından şikayet ediyordu. Yönetmene çok yalvardığı halde kılıç dövüşü sahnelerinin hiçbirisinde yer alamamıştı. İkinci filmde bu isteğine ulaşarak mutlu oldu.

Önce Dominica adasında, ardından Exuma adalarındaki çekimler sırasında eline kılıcını alan Keira Knightley, ayrıca sağlam tekmeleriyle de Flying Dutchman gemisinin mürettebatını arka üstü oturtmasını bildi. Güzel oyuncu aksiyon sahneleriyle ilgili şunları söylüyor:

“Hava kesinlikle çok sıcak ve aşırı nemliydi. Adeta başımıza kaynar sular dökülüyordu. Hindistan cevizi ağaçlarının altında serinleyebiliyorduk. George ve ona bağlı dublörler ekibi kelimenin tam anlamıyla fantastikti. Gerçekten çok sabırlı davranarak aksiyonu her defasında bir adım ilerletme yolunu izlediler. Portresini çizdiğim karakterin yapması gereken herhangi bir şey varsa, o hareketin nasıl yapılacağını öğrenmek gerektiğine inanıyorum. Eğer bir aksiyon filmi çekiyorsanız, herhangi bir aksiyon yapmadan durmak gerçekten sıkıcı olacaktır. Özellikle dövüş sahneleri çekilirken hepimiz tam kadro hareket halindeydik. Bu da benim için çok keyifli oldu. Kendimi bir ekibin parçası gibi hissetmek harikaydı. Aksiyon sahneleri başladığında koşa koşa gidiyordum.”

“Dead Man's Chest”in görsel efektleri konusunda Jerry Bruckheimer ile Gore Verbinski'nin izlediği mantık, filmin görsel efektlerini hazırlayan ILM şirketinin çıtayı bir kez daha yükseltmesi yönündeydi. Bu yaklaşım doğrultusunda “Dead Man's Chest”in yapımında ilk “Pirates” filmindekinden 3 kat fazla görsel efekt teknolojisi kullanılması yoluna gidildi.

2006 yılının Ocak ayının ikinci haftasında yeniden Bahama adalarına dönen film ekipleri, deniz canavarı Kraken'in saldırısıyla ilgili sahneleri çektiler. Bu arada Kaptan Jack Sparrow'un filmin başlangıcında ekrana yansıyacak olan sahneleri de, ironik bir yaklaşım sonucu en son çekimler olarak hayata geçirildi. Bahama adalarındaki hava koşulları nispeten serinlediği için özellikle gece çekimleri sırasında oyuncuların parka giymesi yoluna gidildi.

Johnny Depp, çekimlerin genelindeki hava koşullarıyla ilgili düşüncesini şu sözlerle dile getiriyor: “Çekimler süresince neredeyse her türlü hava koşulundan geçtik. İlk olarak St. Vincent'ta başladık. Daha sonra Dominica'ya geçtik. Her iki adada da inanılmaz sıcak, bunaltıcı ve nemli bir hava vardı. Filmin son sahnelerini ise geceleri sıfır dereceye yaklaşan soğukta hayata geçirdik. Bu durum bende oldukça tuhaf duygular uyandırıyor. Ayrıca bir yıl önce başladığımız bazı sahnelerin çekimini yeni yeni bitiriyoruz. Bütünün parçalarını birleştirmekte zaman zaman zorlanıyorum.”

Karayip Korsanları Çekim Bilgileri

“Dead Man's Chest”in tüm sahneleri, Burbank'taki başlangıçtan itibaren 1 yıllık süre içerisinde tamamlandı. Geriye sadece “Pirates III” ile ilgili bazı sahnelerin çekimleri kaldı.

Karayiplerdeki mekan çekimlerinin son gününde şirket yetkilileri ve oyuncular, kendileri için kurulan yemek çadırında son kez toplandılar. Burada yapılan yemek servisi öncesinde yapımcı Bruckheimer, yönetmen Verbinski ve prodüksiyon ekipleri, filmle ilgili çarpıcı detayları açıkladı.

Prodüksiyonun seyahat koordinatörü, oyuncu ve teknik ekiplerin gidiş gelişleri için 10.000'ün üzerinde tek yön uçuş bileti rezervasyonu yaptırdı. Bu rakama özel olarak kiralanan charter uçakları dahil değildi.

Dominica adasında oyuncu ve teknik ekiplere 475 cep telefonu dağıtıldı.

Set görevlileri tarafından 550 adet şamandıra inşa edildi.

Özel efektler departmanı tarafından 178 varil dolusu duman kullanıldı.

Ses departmanı tarafından 6.000'den fazla batarya/akü kullanıldı.

Filmin setlerinde çeşitli departmanlar tarafından her defasında 200 telsiz kullanıldı.

Gemi donanımı ve levazımı, set dekorasyonu ve donanımı gibi alanlarda 140 kilometre uzunluğunda halat kullanıldı.

Birinci ve ikinci film üniteleri arasında 540 kilometre uzunluğunda film kullanıldı. Harcanan film miktarı, Los Angeles ile Sacramento arasındaki mesafeye eşdeğerdi.

Çekimler sırasında 200.000 öğünün üzerinde yemek servisi yapıldı.

"Karayip Korsanları" İçin Neler Dediler

Artık çekimler tamamlandığında göre, katılan herkesin belleğinde yer edecek bir yıllık çalışmanın ardından oyuncu ve teknik ekiplerinin evlerine ve sevdiklerine dönme zamanı gelmişti. Johnny Depp geri dönüşle ilgili duygularını şu sözlerle dile getiriyordu: “Ayrılık günü geldiğinde her açıdan tuhaf duygulara kapıldım. Seyahat halindeki gezici sirk gibi, çingene aileleri gibi bir duygu hissettim.”

Orlando Bloom ise duygularını şu sözlerle ifade ediyor: “Aile ve arkadaşlardan bu kadar uzun süre uzak kalmak zor olabilir ama kendi tarzında bir eğlencelik yaratmanın keyfi bambaşka… Çekim saatleri uzun, çalışma koşulları çok zorluydu ama hepimiz hayatımızda bir defa elde edebileceğimiz bir fırsatı yakaladığımızı biliyorduk. Bu film nitelikli eğlenceyi, ailece izleme keyfini, herkesin zevk alabileceği öykü çizgisini temsil eden bir filmdir. Kendisini çok fazla ciddiye almadan sadece film gibi film olma yaklaşımdan yola çıkıldı. Kamera önünde çok kolay yapılmış gibi görünse de, çalışma koşulları gerçekten çok zordu. Ancak yaparken hepimiz çok eğlendik. Böyle bir filmi bir daha yapar mıyım, bilemiyorum ama bu sürecin parçası olduğum için kendimi şanslı hissediyorum.”

Filmin aktörlerinden Bill Nighy'nin görüşleri ise şöyle: “Sinema salonuna girmek için para veren herkes bu filmde istediği herşeyi bulacak. Romantizm, macera, heyecan, tehlike, mizah ve tuhaflıklar… Daha önce hiç görmedikleri şeyleri, hiç gitmedikleri dünyaları görecekler. Son derece otantik ve tatmin edici bir macera filmi olmasının yanısıra karanlık salonda izleyiciyi bol bol güldürecek esprili sahneleri de içeren keyifli bir çalışma olduğunu düşünüyorum.”

Kevin R. McNally ise filmle ilgili izlenimlerini şu sözlerle aktarıyor: “Şimdiye kadar böyle büyük bir projede hiç yer almamıştım. İlk başta filmin görkemli havasının içinde kaybolacağım endişesine kapıldım. Ancak Jerry'nin prodüksiyonunun, Gore'nin yönetiminin ve Ted ile Terry'nin yazım tekniğinin bence en güzel yanı, herşeyden önce karakter olgusuna ağırlık vermeleriydi. Bu yüzden dev setlerine, görsel efektlerine ve görkemli havasına rağmen hepimiz oturup konuşabildik, planlar yaptık ve korsan olmayı başardık. Organizasyon ve lojistik denizinde boğulmadık.”

Ancak geride daha yapılması gereken çok çalışma var. “Pirates of the Caribbean III”ün çekimlerine bir süreliğine ara veren Bruckheimer ile Verbinski, ikinci bölümün post-prodüksiyon işlemlerine odaklandılar. Filmin kurgucuları Craig Wood ve Stephen Rivkin ile beraber kurgu odasına kapanırken bir yandan da görsel efektler, ses efektleri, müzikal altyapı ve diğer teknik detaylarla ilgilendiler. Yapılan bu yoğun çalışma, “Dead Man's Chest”in ABD'deki 7 Temmuz için planlanan gösterim gününe zamanında yetişebilmesi için gerekliydi.

Bruckheimer, Verbinski ve diğer ekipler, “Pirates of the Caribbean: Dead Man's Chest”in ABD'deki açılış günü olan 7 Temmuzun ardından tekrar engin denizlere açılarak geçici adı “Pirates of the Caribbean III” olarak belirlenen üçüncü bölümün çalışmasını tamamlayacak.

Black Pearl / Siyah İnci gemisi yeniden denizlere açılmaya hazır… “Pirates of the Caribbean” efsanesi devam ediyor!