Ölü Adamın Sandığı George Marshall Ruge anlatıyor

“Pirates of the Caribbean: Dead Man’s Chest”in sinemalardaki gösterimine sadece birkaç hafta kaldı. Artık patlamış mısırımızı alıp tarihin en iyi –bakış açısına bağlı olarak belki de en berbat- korsanının geri dönüşüne hazırlık yapma vaktidir.

Evet, Kaptan Jack Sparrow geri döndü. Hollywood’un en ekstrantik ama en iyi giyinen korsanı Jack Sparrow rolünde yine Johnny Depp var. Jack Sparrow’un entrikalarla, komediyle ve doğaüstü olaylarla dolu yeni macerasına bir türlü kavuşamayan genç aşıklar Will Turner (Orlando Bloom) ile Elizabeth Swann da (Keira Knightley) eşlik ediyorlar.

2003 yılında izlediğimiz ilk “Karayip Korsanları” filminin dolu dolu keyifleri arasında, Johnny Depp’in Oscar adaylığını hak eden performansının yanısıra zekice düzenlenmiş kılıç dövüşü ve aksiyon sahneleri vardı. Hepsi de birbirinden heyecan verici ve zarifti.

Aşağıda okuyacağınız çok özel söyleşide, “Karayip Korsanları” filmlerinin aksiyon sahnelerinin arkasındaki adam olarak tanınan George Marshall Ruge ile konuştuk. Aynı zamanda bir şair, senaryo yazarı ve aktör olan George Marshall Ruge, bugüne kadar çekilen iki “Pirates” filminde ve önümüzdeki yıl gösterilecek üçüncüsünde akrobatik sahneler koordinatörlüğü görevini üstlendi.

Geçtiğimiz yıllarda “National Treasure – Ulusal Hazine” ve “Lord of the Rings – Yüzüklerin Efendisi” üçlemesinin üçünde de aynı görevi üstlenen George Marshall Ruge, “Tüm oyuncu ve teknik ekipler, Pirates filmlerine yüreğini ve ruhunu koydu” diyor.

Deneyimli koordinatör bu söyleşide sıcak ve nem altında çalışmayı, Johnny Depp’in kılıç kullanma becerisini ve su üzerinde çalışmanın getirdiği tehlikeleri anlattı.

“Dead Man’s Chest”i ilk “Pirates of the Caribbean” filmi olan “The Curse of the Black Pearl” ile kıyaslayacak olursanız neler söylersiniz?

İzleyicinin “Dead Man’s Chest”te çok şaşıracağına inanıyorum. İkinci film görsel açıdan son derece çarpıcı… Buna aksiyon boyutunun özgün yapısını ve zaman zaman epik boyut kazanmasını da ekleyebiliriz. Bazı açılardan belki biraz daha karanlık ama ilk filmi bu kadar unutulmaz kılan nitelikli espri, zeka ve büyüleyicilik gibi özelliklerin hepsine fazlasıyla sahip…

Filmin yapımında üstlendiğiniz aksiyon ve akrobatik hareketler gibi unsurları hayata geçirirken ilk filmin üzerine çıkmakta zorlandığınız anlar oldu mu?

Özellikle aksiyon sözkonusu olduğunda bir önceki filmin üzerine çıkmaya çalışma gayretine girerseniz tamamen yanlış bir yaklaşımdan yola çıkmış olursunuz. Böyle yaptığınız takdirde aksiyon olsun diye aksiyon yapmış olursunuz ki, bence mantıksız bir yaklaşımdır. Bu filmin aksiyon sahnelerindeki en büyük zorluk, her filmde olduğu gibi öykünün dokusuna uygun şekilde aksiyon yaratmak oldu.

İlk “Pirates” filminde unutulmaz aksiyon sahneleri vardı. Bunlardan birisi de, filmin açılışında Kaptan Jack Sparrow (Johnny Depp) ile Will Turner’ın (Orlando Bloom) dövüş sahnesiydi.

“Dead Man’s Chest”te favori sahneniz var mı?

Bu filmde üçlü kılıç dövüşü sahnesi vardır. Çekimi en zor ama kişisel açıdan en tatmin edici sonuç getiren sahne o oldu. Jack Sparrow (Johnny Depp), Will Turner (Orlando Bloom) ve Norrington (Jack Davenport), okyanusun içine doğru giren beyaz kum şeridinde kılıç dövüşüne başlarlar. Bu sahnede gerçek anlamda panoramik görüntü vardır. Kılıç dövüşü onları terk edilmiş bir kiliseye götürür. Ardından enkaz haline gelmiş iskeletlerle dolu duvarlarda devam eder. Daha sonra dövüşe dövüşe dev bir yeldeğirmenine gelirler. Orman içinde kılıç şakırdattıktan sonra yeniden kumsala dönerler. “Dead Man’s Chest”teki favori sahnem bu oldu.

Sadece dinlemesi bile heyecan verici…

Çekmek kolay olmadı ama elde ettiğimiz sonuçtan gurur duyduk. Aktör ve dublörler bu sahnenin çekimi sırasında adeta milk shake kıvamındaki kumların, aşırı sıcak ve nemin getirdiği zorluğa dayanmak zorundaydılar. Bu koşullar altında zoru başardılar.

Böyle bir sahnenin çekimi için gereken çalışmayı ölçmek mümkün mü?

Aylarca süren hazırlık, eğitim, donanım ve prova çalışması yapıldı. Aslında benim açımdan bakarsak günde 24 saat bazında çalışma oldu diyebilirim. Çünkü hiç aklımdan çıkmadı. Filmin çekimi açısından ise birinci ve ikinci üniteler arasında nerden baksanız 6 haftalık çalışma yapıldı.

Başrollerde oynayan Johnny Depp ile Orlando Bloom’un ikisinin de daha önceden kılıç dövüşü deneyimi vardı. Bu deneyimi “Pirates of the Caribbean”da kazanmamışlardı. Bu konuda ikisi için de eski profesyoneller diyebilir miyiz?

Her film kendisine özgü yeni zorlukları beraberinde getirir. Ancak Johnny Depp’in doğuştan gelen atletik yapısı olduğu için çok kısa süreli çalışmayla rolünün hakkını verdi. Aslında diğer başrol aktörleri de sınırlı prova süresiyle aksiyon sahnelerini başardılar. Bugüne kadar Orlando Bloom ile “Lord of the Rings” üçlemesi de dahil olmak üzere altı film yaptım. Kılıç kullanımı konusunda son derece rahat ve becerikli olduğu için beni hiç zorlamadı diyebilirim.

Kaptan Jack Sparrow ile Will Turner’ın dövüş tekniklerinin tasarımını yaparken onların kişilik yapısını yansıtmasını hedeflediniz mi?

Kesinlikle… Herşeyden önce karakter üzerinde odaklanırım. Kaptan Jack Sparrow karakterinin dövüş tekniğini ilk filmden biliyoruz. Girdiği her dövüşte sanki o durumdan sıyrılmanın daha kolay bir yolu varmış gibi kaçak dövüşür. Jack Sparrow’un kişilik yapısında ağır basan bu yönünü vurgulayacak şekilde düzenledim. Kaptan Jack Sparrow’un kahraman olmak gibi bir derdi yoktur. Buna karşılık Will Turner’ın kişilik yapısı tamamen farklıdır. Doğru bildiği kavramlar adına ölmeyi göze alacak kadar korkusuzdur. Johnny Depp kendi fiziksel aksiyon tarzını Jack Sparrow’a uygun düşecek şekilde yeniden düzenledi. Her hareketinin en küçük detaylarına bile önem vermek suretiyle karakteri geliştirdi ve seyrine doyum olmayacak dövüş sahnelerini hayata geçirdi.

Johnny Depp ve Orlando Bloom aksiyon sahneleri konusunda istekli miydi?

Her ikisi de elinden gelenin en iyisini yapmak istiyordu. Bu yüzden aksiyon sahnelerine büyük tutkuyla yaklaştılar. Ancak kesinlikle emin olduğum bir şey var. Kavurucu sıcak altında dev bir dönen tekerleğin içinde bağlı olmaktansa romantik ve esprili sahnelerde diyalog yapmayı tercih ederlerdi. Çünkü o sıcakta aksiyon sahnesi yapmak pek akıl karı değildi.

Keira Knightley bir söyleşi sırasında “The Curse of the Black Pearl”de yeterince aksiyon sahnesinde oynayamadığı için kızgın olduğunu ifade etmişti. “Dead Man’s Chest”te bu isteğini gerçekleştirebildi mi?

Bence Keira Knightley artık aksiyon yetersizliğinden şikayet edemez. Bu filmde bol miktarda aksiyon sahnesinde oynadı. “Dead Man’s Chest”e başlamasının öncesinde “King Arthur”de çalışmıştı. Keira’nın atletik vücut yapısı vardır. Ayrıca koreografiyi öğrenme konusunda fotoğrafik hafızaya sahip olduğunu söyleyebilirim.

Doğrusunu söylemek gerekirse, bu filmde yer alacak sahnelerin karmaşıklığını ve boyutunu gördüğü zaman biraz endişeye kapıldı. Ancak Keira’nın son derece inatçı ve kararlı bir kişilik yapısı vardır. Endişesi kısa sürede kararlılığa dönüştü ve her sahneyi fantastik şekilde oynadı.

Hollywood’un Altın Çağı’yla kıyaslayınca klasik kılıç dövüşü sahnelerine günümüzde daha az rastlandığını görüyoruz. “Pirates of the Caribbean” gibi büyük ölçekli bir filmde ihtiyaç duyduğunuz yardımcı aktörleri ve figüranları bulmak zor oldu mu?

Evet, hayli zor oldu. Eskiden tüm eğitimli aktör ve figüranların “sahne dövüşü” ve eskrim gibi konularda altyapısının olduğu dönemler vardı. Şimdilerde böyle eğitimli aktör bulmak kolay değil. Artık sadece “yaparım, deneyebilirim” diyorlar. Öte yandan “Gladiator” ve “Lord of the Rings” üçlemesi gibi periyod filmlerinin ardarda yapıldığı dönemden geçtik. O filmlerde oynayan aktörler kendilerini bir de kılıç dövüşünde denemek için iyi bir sebep buldular.

“Dead Man’s Chest”in çekimlerinde kaç figüran kullandınız? Onlar gerektiği zamanlarda başrol aktörlerinin yerini aldılar mı?

80’den fazla figüran vardı. Başrol aktörlerinin yerine oynadıkları anları genelleştirmek zordur. Bu konuyla ilgili çok sayıda faktör vardır. Güvenlik unsurunun önemi kadar aktörün kendi akrobatik hareketlerini kendisi yapması konusunda istekliliği de önem taşır. Neyse ki, “Pirates” filmlerindeki başrol oyuncularının hepsi bu konuda istekli ve yetenekliydi.

Suyun üzerinde ve içinde çalışmak işinizi hangi ölçüde zorlaştırdı?

Rüzgar, yağmur, dalga ve gelgit gibi doğa olayları, önceden hazırlanmış çok iyi bir planı bile felakete dönüştürebilir. Bu filmin çekimi sırasında çok zorlu deniz koşullarında çalışmak zorunda kaldık. Denizin kabardığı sıralarda gemiler çılgınca sallanıyordu. Gemi direklerinin kimi zaman öne ve arkaya doğru 10 metreden fazla gidip geldiğini görüyorduk.

Geminin Batması adını verdiğimiz sahnenin çekimi sırasında teknik ekiplerimiz geminin kısmen batmış arka bölümünde çok dar bir alan bularak orada çalıştılar. Çoğumuz dizlerimize kadar deniz suyu içindeydik. Sürekli kabaran deniz karşısında ayakta durmakta bile zorlandığımız anlar oldu. Gecenin ilerleyen saatlerinde deniz koşulları daha da kötüleştiği için tüm çalışanların yağmurluğu sırılsıklam oluyordu. Bütün gün tuzlu su içinde durduğu için ayaklarımızın turşu gibi olduğunu, iliklerimize kadar donduğumuzu hissediyorduk.

Bugüne kadar yaptığınız tüm filmler arasında “Pirates” filmlerini nasıl bir konuma oturtuyorsunuz? En ilginç? En zorlayıcı? En keyif verici?

İlginç bir soru… Aslında bu soruya üçüncü filmi bitirdiğimiz zaman cevap versem daha iyi olurdu. Yine de bir perspektife oturtacak olursak, “Pirates” üçlemesi tamamlandığı zaman profesyonel hayatımın üç yılını bu serinin başarısına adamış olacağım. Bu projeye en başından itibaren katılıp sonuna kadar devam ettiren insanlar olarak, hayatımızın çok önemli bir parçası ve profesyonel kariyerimizin kilometre taşı olduğuna hiç kuşku yok.

İlginç mi? Bence kesinlikle ilginç… Zorlayıcı mı? Olağanüstü zorlayıcı… Keyif verici mi?

Kesinlikle değil! (Kahkahalar). Ancak bence sormadığınız bir soru daha var. Bunca zahmete ve emeğe değer miydi? İşte bu konuda hiç kuşkum yok. Pirates oyuncu ve teknik ekiplerinden oluşan siper savaşçılarının bu filmleri yaparken çok sayıda duygusal dönemeçten geçtiğini, çok çeşitli deneyimler yaşadığını düşünüyorum. Ancak filmlerin bitmiş hali en büyük ödülümüzdür.
Son olarak, “Pirates of the Caribbean 3”ten ne bekleyebileceğimiz konusunda bir ipucu verebilir misiniz?

Yeni bir büyüleyici yolculuk!

Bill Nighy Pirates of the Caribbean Ölü Adamın Sandığı

Bill Nighy’nin asla unutamayacağı bir andı. “Pirates of the Caribbean”ın yönetmeni Gore Verbinski ile birlikte “kendi” kanyonu The Flying Dutchman’in güvertesine ilk kez adım attığında gördüğü tablo karşısında soluğunun kesildiğini hissetti.

“Yönetmeniz Gore Verbinski bir gün bana, “Filmde kullanacağın gemini gördün mü?” diye sordu. “Hayır, henüz görmedim” diye cevap verince, “Görünceye kadar bekle” dedi. Daha sonra geminin güvertesine ilk çıktığımda gördüğüm tablo karşısında soluksuz kaldığımı hissettim. “Böyle mükemmel birşeyden beni nasıl uzak tutabildiler?” diye düşündüğümü hatırlıyorum.”

Oynayacağı filmin ne kadar büyük ölçekli bir proje olduğunun farkına vardığı an belki de o andı. Üstelik Gore Verbinski ve ekibi o dev kanyonda sadece “Pirates of the Caribbean: Dead Man’s Chest”i çekmekle kalmayıp, “Pirates 3”ü de aynı günlerde arka arkaya çekecekti.

“Olağanüstü zor bir projeydi” diyor Bill Nighy ve devam ediyor: “Gore bu zor işin üstesinden gelmeyi bildi. Kamera önündeki herşeyin en küçük detayına bile dikkat etti. Aktörlerin parmağındaki yüzükten tutun da perdelerin tasarımına kadar hiçbir detayı gözden kaçırmadı.”

“Pirates of the Caribbean: Dead Man’s Chest”te, 2003 yılında gösterime giren ve olağanüstü gişe başarısına ulaşan ilk “Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl”in starları yeniden bir araya geldi. Sevimli ve üçkağıtçı kaptan Jack Sparrow rolünde Johnny Depp oynarken Will Turner ve Elizabeth Swann karakterlerini sırasıyla Orlando Bloom ve Keira Knightley üstlendiler. Yeni filmin kadrosuna ilk filmde yer almayan yeni aktörler de katıldı. İnsanların ruhlarını satın alan mistik korsan Davy Jones rolünü üstlenen İngiliz aktör Bill Nighy bu yeni oyunculardan birisi oldu.

Bill Nighy filmde portresini çizdiği bu karakteri şu sözlerle yorumluyor: “Davy Jones’un filmdeki işlevi, insanların yüreğine ölüm korkusu salmaktır. Herhangi bir şekilde Davy Jones veya korku gemisindeki mürettebatıyla karşılaşmışsanız hayatınız artık ölüm noktasına ulaşmış demektir. Davy Jones ölüm noktasında ortaya çıkacak ve size bir anlaşma teklif edecektir. Tüm maddelerini Davy Jones’un hazırladığı bu anlaşma tek taraflı bir anlaşmadır. Artık ona aitsinizdir, onun kölesi olursunuz. Başınıza hayal bile edemeyeceğiniz şeyler gelir.”

Londra doğumlu aktörün hayranları, onu ekranda gördükleri zaman gerçek bir sürpriz yaşayacaklar. Çünkü ünlü aktörün yüzü bilgisayar teknolojisi sayesinde tanınmayacak hale getirilerek deniz canavarlarına dönüştürüldü. Aslında Bill Nighy’nin kendisi de, bilgisayar ortamında değiştirilmiş yeni imajını ilk gördüğünde şaşkınlıktan donakaldı. Film setinde “gri pijama” adı verilen ve üzeri CGI katmanlarıyla (bilgisayar ortamında üretilen görüntüler) donatılabilen bir giysi giyiyordu. Yüzüne de teknisyenlerin solungaçları tutturmak için kullandığı birtakım noktacıklar konulmuştu.

“İzleyici onu filmde yarı yengeç / yarı mürekkepbalığı-kalamar şeklinde görecek. Ancak bu görünümün derinliğinde bir insan vardır” diyen Bill Nighy, yeni imajını ilk gördüğünde neler hissettiğini şöyle açıklıyor: “Kendimi böyle görmek gerçekten olağanüstü… Çılgınca diyebilirim. Yüzüme yerleştirilen solungaçların canlı olması sebebiyle yüzüm her yöne doğru hareket edebiliyordu. Tek kelimeyle büyüleyici olduğunu söyleyebilirim. Başlangıçta baş hareketlerimi ayarlamakta biraz zorlandım ama sonrasında böyle bir imajla dolaşmak hoşuma bile gitti.”
İlk “Pirates” filminin koyu hayranı olan Bill Nighy, ikinci filmdeki Davy Jones rolü teklif edildiğinde hemen kabul etmekten zevk duyduğunu belirterek şöyle konuşuyor:

“İlk film izleyici tarafından çok sevildi, insanların belleğinde kalıcı yer edindi. Bu başarıda Johnny Depp’in sergilediği performansın büyük rolü vardı. Uzun yıllar boyunca kalıcı olacak, ileride torunlarımıza bile göstereceğimiz derecede kusursuz bir performanstı. Johnny’nin o filme büyük katkısı oldu. Esprili, zekice, cesur, etkileyici, keskin ve ikonik bir performans sergiledi. Bu özellikler her zaman bir araya gelmez ama Johnny zoru başararak o karakteri kalıcı hale getirdi.”

İkinci “Pirates of the Caribbean”ın kadrosunda İngiliz aktörler ağırlıktaydı. Eski kafalı James Norrington rolünde Jack Davenport oynarken, korsan Ragetti rolünü McKenzie Crook üstlendi. İngiliz Vali Weatherby Swann rolünde Jonathan Pryce, Lord Cutler Beckett rolünde Tom Hollander oynadı. Filmin kadrosunda çok sayıda İngiliz aktör yer alınca, çekimler Karayiplerdeki Bahama adalarında yapıldığı halde Bill Nighy kendisini adeta evinde gibi hissetti.

Başta Bill Nighy olmak üzere oyuncuların büyük bölümü bu yazın sonlarında “Pirates 3”ün çekimlerine devam etmek için çalışmaya geri dönecekler. Filmin çekimleri sırasında yaşadığı deneyimi inanılmaz keyifli bulduğunu her fırsatta belirten İngiliz aktör, “Pirates” serisiyle ilgili düşüncelerini şu sözlerle özetliyor:

“Bu tamamen kendi sınıfında bir filmdir. Kendi kategorisinin tek filmi olduğunu söyleyebilirim. Dayanılması imkansız bir cazibesi vardı. Dayanamadım ve yaptım.”

Bugün 56 yaşında olan Bill Nighy, gazetecilik hayalleri uğruna İngiltere’nin Surrey kentindeki okulunu yarıda bıraktı. Önceleri Field dergisinin Londra ofisinde gazete dağıtıcısı olarak çalıştı. Daha sonra şansını Paris’te denemeye karar verdi. Bir roman yazmayı planladığı halde o romanı hiçbir zaman bitiremedi. “Başlığından öteye geçemedim” diyor o günlerini anımsarken…

Paris’te beş parasız kalınca İngiliz konsolosluğunun yardımıyla İngiltere’ye geri gönderildi. Bir arkadaşının tavsiyesiyle Guildford Dans ve Drama Okulunda oyunculuğu deneyerek bu alanda kendisine yer edinmeye karar verdi. Bir daha da dönüp geriye bakmadı.

İngiltere’nin en popüler aktörlerinden birisi olan Bill Nighy’nin kariyerinde çok sayıda başarılı sahne oyunu, televizyon dizisi ve film yer alıyor. Son dönemde “State of Play” adlı BBC dizisinde gazete editörü Cameron Foster rolünde oynadı. Richard Curtis’in yönettiği “Love Actually”de yıldızı sönen rock yıldızının portresini çizdi. “Underworld” adlı filmde vampir; “Hitchhiker’s Guide to the Galaxy”de uzaylı yaratık; “The Constant Gardener”da diplomat oldu.

Ünlü aktör şu sıralarda “Stormbreaker” adlı İngiliz yapımı casusluk gerilim filminde Judi Dench ile, “Notes on A Scandal” adlı drama filminde de Cate Blancett ile başrolü paylaşıyor. Bu filmlerin her ikisi de bu yıl içerisinde gösterime girecek.

Bill Nighy, kendisi gibi sinema oyuncusu olan karısı Diana Quick ile birlikte Londra’da yaşıyor.

Davy Jones hakkında neler anlatabilirsiniz?

Davy Jones sevgi ve şans tarafından dönüştürülmüş bir adamdır. İzleyici onu filmde yarı yengeç / yarı mürekkepbalığı-kalamar şeklinde görür. Ancak bu görünümün derinliğinde bir insan vardır ve o insan İskoçyalıdır. Neden böyle olduğunu belki ileride öğreneceğiz.

Davy Jones’un filmdeki işlevi, muhatap olduğu insanların yüreğine ölüm korkusu salmaktır. Herhangi bir şekilde Davy Jones veya korku gemisindeki mürettebatıyla karşılaşmışsanız hayatınız artık ölüm noktasına ulaşmış demektir. Davy Jones ölüm noktasında ortaya çıkacak ve size bir anlaşma teklif edecektir. Tüm maddelerini Davy Jones’un hazırladığı bu anlaşma tek taraflı bir anlaşmadır. Artık ona aitsinizdir, onun kölesi olursunuz. Başınıza hayal bile edemeyeceğiniz şeyler gelir.

Mürettebatıyla ve gemisiyle birlikte okyanuslardaki en büyük güç odağı haline gelmiştir. Eğer Davy Jones ve mürettebatı sizin tarafınızdaysa mükemmel konumda olursunuz. Onlar karşı taraftaysa unutun gitsin, başınıza gelmedik kalmaz.

Korsan olduğu halde sakalı bile yoktur. Dıştan bakıldığında çenesinin kenarlarından sürekli hareket halinde olan solungaçlar fışkırmış bir mürekkepbalığı/kalamar görünümündedir. Aslında filmin fragmanından da görebileceğiniz gibi, bu solungaçlar bir nevi sakal görünümü de verir.

Davy Jones’un kendi gemisi var mı?

Evet, The Flying Dutchman / Uçan Hollandalı adlı bir gemisi vardır. İnanılmaz güzel bir gemidir. Yönetmeniz Gore Verbinski bir gün bana, “Filmde kullanacağın gemini gördün mü?” diye sordu. “Hayır, henüz görmedim” diye cevap verince, “Görünceye kadar bekle” dedi. Daha sonra geminin güvertesine ilk çıktığımda gördüğüm tablo karşısında soluksuz kaldığımı hissettim. “Böyle mükemmel birşeyden beni nasıl uzak tutabildiler?” diye düşündüğümü hatırlıyorum.
“Karayip Korsanları”nda birbirinden mükemmel üç tane gemi vardır. Bunlardan birisi, Johnny Depp’in oynadığı korsan Jack Sparrow’un The Black Pearl / Siyah İnci adlı gemisidir. O dönemin gerçek gemilerinden birisinin replikasıdır ama filmde kullanılacağı için güvertesinin altına motorlar konuldu. Bu yüzden de olağanüstü hızlarda hareket edebilir. İkinci gemi benim kullandığım The Flying Dutchman’dir. Üçüncüsü ise filmin diğer kötü adamı rolündeki Tom Hollander’ın kullandığı Doğu Hindistan Şirketine ait The Endeavour / Gayret adlı gemidir. Filmin bir sahnesinde bunların üçünü açık ve berrak bir Karayip gecesinde yanyana görürsünüz ki, seyrine doyum olmaz.

Gore Verbinski ile görüşmeye gittiğinizde ilk filmi görmüş müydünüz?

Evet görmüştüm. İlk film izleyici tarafından çok sevildi, insanların belleğinde kalıcı yer edindi. Bu başarıda Johnny Depp’in sergilediği performansın büyük rolü vardı. Uzun yıllar boyunca kalıcı olacak, ileride torunlarımıza bile göstereceğimiz derecede kusursuz bir performanstı. Johnny’nin o filme büyük katkısı oldu. Esprili, zekice, cesur, etkileyici, keskin ve ikonik bir performans sergiledi. Bu özellikler her zaman bir araya gelmez ama Johnny zoru başararak o karakteri kalıcı hale getirdi.

“Dead Man’s Chest”in öyküsünü ana hatlarıyla anlatır mısınız?

Jack Sparrow, Davy Jones ile bir anlaşma yapmıştır. Şeytanla yapılmış bir anlaşma gibi olduğu için Şeytanla Sözleşme de diyebiliriz. Bu anlaşma çerçevesinde Siyah İnci gemisini geri alarak yaşama hakkını kazanmıştır. Ancak Davy Jones’a borcunu zamanında ödeyemediği takdirde sonsuza kadar onun kölesi olacaktır. Süre biter ve borcunu ödeme günü gelir. Ancak film boyunca borcunu ödememek için her çareye başvurur. Bu arada genç aşıklar rolündeki Keira Knightley ile Orlando Bloom’un öyküsü de devam eder. Jack Davenport’un oynadığı rol de çok önemlidir.

Filmin oyunca kadrosunda çok sayıda İngiliz aktör var? Onları şahsen tanıyor musunuz?

Evet hepsini yakından tanıyorum.

Onlarla beraber oynamak nasıldı?

Çok eğlenceliydi. Filmin diğer kötü adamını Tom Hollander oynadı. Tom ile daha önce üç filmde beraber çalışmıştım. Aramızda çok iyi bir uyum olduğu için iyi anlaştık.

İki devam filminin çekimleri arka arkaya yapıldı. Evinizden ne kadar süre uzak kaldınız?

Uzun soluklu bir sözleşmeydi. Çekilmesi gereken iki film birden olduğu için normalinden daha uzun sürdü. Ancak aradaki boşluklarda başka filmler yapabiliyordum. Uzun soluklu sözleşme geçtiğimiz sonbaharda sona erdi. Noel’den önce iki ay ve sonrasında bir ay olmak üzere tatil yapma fırsatı bulduk. Filmin büyük bölümü Bahama adalarında, bir kısmı da Exhuma’da çekildi.

Bu kadar uzun süre Karayiplerde olmak nasıl bir duyguydu?

Oraya giderken yanıma aldığım bagajım kitaplardan oluşuyordu. Yanıma kitaplarım ve i-pod’umun dışında hiçbir şey almadım. Bu arada i-pod’uma bol miktarda Bob Dylan ve Rolling Stones şarkısı yüklediğimi de belirteyim. Çekim günlerindeki boş zamanlarımda sadece müzik dinleyip kitap okudum. Ben böyle mutluyum. Eğer çalışmıyorsam müzik ve kitaplar beni mutlu eder.

Herşey iyiydi diyorsunuz…

Tanrı bize yardımcı oldu. Ara sıra sorunlar çıksa da, geçmişte bundan çok daha kötü günler yaşadım. Setteki herkes harika olduğu için orada çok mutluydum. Gerçi orada İngiliz futbolunun eksikliğini çektim ama her hafta Real Madrid ve Barcelona maçlarını izledim. İki takımın maçlarını görme fırsatını buldum. Dünyanın en büyük futbol turnuvası olan Şampiyonlar Ligini izleyebiliyorduk. Taze balık vardı. Cennette gibiydik. Daha ne olsun…

Johnny Depp ile çalışmak nasıldı?

Hem dost, hem de iş arkadaşı kelimenin tam anlamıyla örnek bir insandır. Gerçek bir centilmen ve demokrattır. Buradaki demokrat sözcüğünü politik anlamında kullanmıyorum, genel duyarlılığı açısından söylüyorum. Esprili, nazik, saygılı, vicdan sahibi ve sevimli bir insandır. Kısacası her açıdan harika bir dosttur.

Gore Verbinski bu kadar büyük bir projeyle nasıl başa çıktı?

Gore Verbinski harika bir insandır. Yönettiği filmleri eskiden beri müthiş bulurdum. Kendisiyle tanıştıktan sonra tahminimden çok daha zeki bir insan olduğunu gördüm. Yönetmenler için bu çok önemli bir özelliktir. Herşeyi kafasında birleştirebilmek için herşeyden önce zeki olması gerekir. Bir filmi bile çekmek yeterince zor iken ikincisini zorluğunu düşünün.

Kamera önündeki herşeyin en küçük detayına bile dikkat etti. Aktörlerin parmağındaki yüzükten tutun da perdelerin tasarımına kadar hiçbir detayı gözden kaçırmadı. Karayiplere son derece kalabalık bir ekiple gittik. Buna bir de araç gereçleri eklersek, adeta başka bir ülkeyi işgale giden bir ordu gibiydik. Bu kadar kalabalık bir ekibin başında olduğu halde daima alçakgönüllü davranmasını bildi. Bizlerle konuşurken ses tonlamalarında bile her zaman şık ve zarifti.

İki filmin çekiminin aynı anda çekimindeki çalışma ortamı nasıldı? Çekim yaptığınız mekanlarda üçüncü bölümle ilgili çekimler de dikte ediliyor muydu?

Evet, bazen öyle günler yaşadık ki, sabah saatlerinde ikinci bölümü çekerken, öğleden sonra üçüncüye geçtiğimiz oluyordu.

Böyle durumlarda ne hissettiniz?

Herhangi bir problem çıkmadı. Sonuçta aktörler herhangi bir kronolojik yardım almadan da çalışmaya alışkındır. Kimi zaman çekimlerin ilk gününde filmin son sahnesini yaptığımız olur. Her aktör böyle durumlarla karşılaşmıştır. Bu yüzden sorun olmadı.

Johnny Depp’in portresini çizdiği Jack Sparrow karakterinin babası rolünde Keith Richards’ın oynayacağı yönünde spekülasyonlar vardı. Bu gerçekleşti mi?

Hayır, henüz böyle bir şey olmadı. Çünkü henüz o sahneyi çekmedik.

Sıkı bir Rolling Stones hayranı olduğunuzu biliyorum. O sahnede siz de var mısınız?

Ne yazık ki ben yokum. Artık fragmanını seyrederek bu isteğimi tatmin ederim. Keith Richards sete geldiğinde kendisine saygılarımı sunmak isterim. Onunla aynı filmde yer almaktan gurur duyuyorum. Umarım geçirmiş olduğu kaza, onun bu filmde oynamasını engellemez. Ayrıca Johnny’nin de büyük bir Rolling Stones hayranı olduğunu biliyorum. Kaldı ki ben de hayatım boyunca Rolling Stones müziğini sevdim. Keith Richards benim favori gitaristimdir. Umarım bu filmde oynar.

“Pirates 3”ten çekilmesi gereken sahneler var mı?

Evet, herkes sete geri dönecek. Yapılması gereken çok şey var. Bu yüzden oyuncu ve ekiplerin birçoğu geri dönmek zorunda kalacak. Ancak sanıyorum Karayiplerde çekilmesi gereken bir şey kalmadı. Daha çok iç mekan çekimleri yapılacak.

Oynadığınız karakter aksiyon sahnelerinde de yer alıyor mu?

Evet, oldukça fazla aksiyon sahnesinde oynuyorum. Kılıçlar ve herşey… Bunları daha önce de biraz yaptığım için çok keyifli oldu.

Kendinizi Davy Jones imajıyla görmek nasıl bir duygu?

Kendimi böyle görmek gerçekten olağanüstü bir şey… Çılgınca diyebilirim. Yüzüme yerleştirilen solungaçların canlı olması sebebiyle yüzüm her yöne doğru hareket edebiliyordu. Tek kelimeyle büyüleyici olduğunu söyleyebilirim. Başlangıçta baş hareketlerimi ayarlamakta biraz zorlandım ama sonrasında böyle bir imajla dolaşmak hoşuma bile gitti.

Filmden ilk görüntüleri izleme fırsatı bulabildiniz mi?

Şurasından burasından küçük parçalar halinde gördüm. Kendimi aptal görünümlü gri pijamalarımla bu rolü yaparken gördüm. İlk anda budalaca gibi göründü ama film karelerinde nasıl duracağını merak ediyorum. Umarım izleyici bu imajı beğenir.

Karayiplerdeki çekimler sırasında eşiniz de ziyarete geldi mi?

Hayır. O sıralarda turnedeydi. Bu yüzden gelmesi mümkün olmadı. Ancak birbirimizi uzun süreler görmemeye zaten alıştık. Problem olmadı.

Jerry Bruckheimer ile çalışmak nasıldı?

İşine yürekten bağlı, çekimin her aşamasına tam olarak hakim bir yapımcı olduğunu gördüm. Her zaman cesaretlendirici tavırlar sergiledi. Bu film için birinci sınıf bir ekibi bir araya getirdi. İlk filmin çok büyük başarı elde etmesi sebebiyle birinci sınıf ekiple çalışmak onun en doğal hakkıydı.

Bu filmi diğer çalışmalarınızla kıyaslarsanız ne söylersiniz?

Bu tamamen kendi sınıfında bir filmdir. Kendi kategorisinin tek filmi olduğunu söyleyebilirim. Dayanılması imkansız bir cazibesi vardı. Dayanamadım ve yaptım.

Natalie Portman

Güzelliği ve zerafetinin yanısıra aldığı her rolün üstesinden gelmesini bilen bir oyuncu olan Natalie Portman, küçük oyuncu olarak girdiği Hollywood’da yeteneğiyle kalıcı olmayı başardı. Güzel oyuncuyu son dönemde Wachowski Brothers’ın “V For Vendetta” ve Amos Gitai’nin “Free Zone” adlı filmlerinde izledik.
Çekimleri İsrail ve Ürdün’de yapılan “Free Zone”, iki kadın arasında zorunluluk sonucu oluşan sıradışı bir ilişkiyi konu alır. Natalie Portman’ın oynadığı karakterin bir kadın sürücü yönetimindeki taksiye binmesinden itibaren iki kadın çeşitli politik entrikalarla dolu bir yolculuğun startını verir. Filmin galası, 2005 yılı Cannes Film Festivali’nin yarışmalı bölümünde yapılmıştı.
Natalie Portman ayrıca Milos Forman yönetiminde oynadığı ve başrolünü Javier Bardem ile paylaştığı “Goya’s Ghost”u tamamladı. Yapımcılığını Saul Zaentz’in üstlendiği filmin konusu, Francisco Goya’nın çok ünlü bir ressam olduğu 1792 İspanya’sında geçer. Goya'nın genç ve güzel ilham perisi Ines'in, Engizisyon mahkemesinin arkasındaki güçlü bir rahip tarafından, toplumsal değerlere aykırı davranış ile suçlanması ülkede büyük bir skandal yaratır. Rahip rolünü Javier Bardem oynarken Natalie Portman iki farklı karakterin portresini çizdi. Bunlardan birisi Goya’nın ilham perisi Ines rolü, diğeri ise, rahibin zorla tecavüz etmesinden dünyaya gelen kızı Alicia rolüydü.
Natalie Portman ayrıca George Lucas’ın ikinci “Star Wars” üçlemesinin final bölümü olan “Star Wars: Episode III – Revenge of the Sith”de de kamera karşısına geçti. Başrolünü Hayden Christensen ve Ewann McGregor ile paylaştığı 20th Century Fox yapımı filmde Senatör Amidala rolünü üstlendi. Aynı karakteri daha önce “Star Wars: Episode II: Attack of the Clones” ve “Star Wars: Episode 1 – The Phantom Menace” adlı gişe rekortmeni filmlerde de oynamıştı.
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Altın Küre ödülü sahibi olan Natalie Portman, Mike Nichols yönetiminde oynadığı Columbia Pictures yapımı “Closer” adlı filmdeki başarılı performansıyla Oscar adaylığı da aldı. Konusu Londra’da geçen ve başrollerinde Jude Law, Julia Roberts, Clive Owen ve Natalie Portman’ın oynadığı “Closer”da, birbirleriyle tanıştıktan sonra sorunları daha da derinleşen iki farklı çiftin tutku, dram, aşk ve terk etme yüklü ilginç öyküsü anlatılıyordu. Portman bu filmde New York’tan gelen ve kendi benliğindeki cinsel ve duygusal karanlık yönleri keşfetmeye çalışan esrarengiz ruhlu Amerikalı kızı oynadı.
Bu filmdeki çalışmasıyla ilgili olarak başta Londra Film Eleştirmenleri Birliği’nin en iyi kadın oyuncu adaylığı; Online Film Eleştirmenleri Birliğinin verdiği Eleştirmenlerin Tercihi Ödülü adaylığı olmak üzere çeşitli ödüller aldı. Ayrıca San Diego Film Eleştirmenleri Birliğinin verdiği en iyi kadın oyuncu ödülünün de sahibi oldu.
Zach Braff’ın yönettiği “Garden State” adlı filmdeki başarısıyla da eleştirmenlerin takdirini kazandı. Braff’ın yazdığı, yönettiği ve başrolünde oynadığı Fox Searchlight filminde ailesinden 10 yıl boyunca uzakta kalan genç bir adamın evine geri dönüşünde annesinin cenazesiyle karşılaşmasından dolayı çektiği vicdan azabı anlatılıyordu.
Nicole Kidman bu filmde, genç adamın sahip olmadığı herşeye sahip olan Sam adlı genç kız rolünde kamera karşısına geçti. Kelimenin tam anlamıyla rengarenk, umut ve neşe dolu bir kız olan Sam, onu yanında görmek istemeyen genç adamın gönül yoldaşı oluyordu. Sıcaklığı ve korkusuzluğuyla Braff’ın oynadığı karaktere kalbini açma cesareti veriyor, onun hayatındaki acıları sevinç ve neşeye dönüştürmeyi başarıyordu. Filmde Peter Sarsgaard’ın da önemli rolü vardı.
Natalie Portman’ın uluslararası film arenasına ilk çıkışı, henüz ergenlik çağında bile değilken gerçekleşti. Luc Besson’un yönettiği “The Professional” adlı filmde Jean Reno ve Gary Oldman gibi güçlü aktörlere karşı başarılı bir oyun sergiledi. Bu filmde, annesiyle babasının yozlaşmış bir uyuşturucuyla mücadele polisi tarafından öldürülmesinden sonra kurtuluşu bir tetikçide arayan Mathilde adlı küçük kız rolünü oynadı.
Ayrıca Miramax yapımı “Beautiful Girls” adlı filmde çok başarılı bir performans sergileyerek kendisini geniş kitlelere tanıtmayı başardı. Yönetmenliğini Ted Demme’in üstlendiği filmin başrollerinde Portman’ın yanısıra Timothy Hutton, Uma Thurman, Rosie O’Donnell ve Matt Dillon vardı.
Natalie Portman’ın oynadığı diğer filmler şöyle sıralanıyor:
Başrollerini Jude Law, Nicole Kidman, Renee Zellweger ile paylaştığı; yönetmenliğini Anthony Minghella’nın üstlendiği “Cold Mountain”,
Matt Williams’ın yönettiği, başrolünü Ashley Judd ile paylaştığı “Where the Heart Is”,
Wayne Wang yönetiminde Susan Sarandon’a karşı oynadığı “Anywhere But Here”, “Paris Je T’Aime” projesi içerisinde yer alan Tom Tykwer’in çektiği “True” adlı bölüm,
Başrollerini Julia Roberts, Goldie Hawn, Alan Alda ve Drew Barrymore ile paylaştığı “Everyone Says I Love You”,
Jack Nicholson ve Glenn Close’ karşı oynadığı, Tim Burton’un kara komedi çalışması “Mars Attacks!”,
Al Pacino, Robert DeNiro ve Val Kilmer ile beraber oynadığı Michael Mann imzalı “Heat”.