Meryl Streep (22 Haziran 1949 - )



Doğum Tarihi: 22 Haziran 1949, Summit, New Jersey, ABD

Gerçek Adı: Mary Louise Streep

Boyu: 1.68 Mt.advertisement

Mini Biyografi

Film yorumcuların büyük kısmının “yaşayan en büyük kadın oyuncu” olarak tanımladığı Meryl Streep, bugüne kadar Oscar ödülüne tam 15 defa aday gösterildi; iki defa kazandı. 1949 yılında New Jersey’in Summit kesiminde dünyaya gelen Meryl’in çocukluk yıllarındaki eğilimi opera yönündeydi. Vassar’da öğrenci olduğu sıralarda oyunculuğa ilgi duydu; mezun olduktan sonra Yale Drama Okuluna kaydını yaptırdı.

İlk filmi “Julia”da (1977) müthiş bir performans ortaya koyduktan sonra ertesi yıl “The Deer Hunter”daki (1978) rolüyle ilk Oscar adaylığını aldı. Ardından “Kramer vs. Kramer”daki (1979) performansı ve “Sophie’s Choice”da (1982) Nazi ölüm kampındaki bir annenin yürek burkan portresiyle Oscar ödülünü iki kez kucakladı.

Rollerine hazırlanırken titizliği ve mükemmelci yaklaşımıyla tanınan Meryl Streep, sonraki 10 yıllık süreçte “Silkwood” (1983), “Out of Africa” (1985), “Ironweed” (1987) ve “Evil Angels” (1988) gibi büyük filmlerde alkışlanan performanslar sergiledi. 1990’ların başında kendine uygun roller bulmakta zorlandığı için kariyeri hafifçe geri çekilse de, 1995 yılında “The Bridges of Madison County” adlı filmde Clint Eastwood’un evli sevgilisi rolüyle ve “Marvin’s Room”da (1996) oynadığı rolle eski müthiş performanslarına geri dönmeyi başardı.

1998 yılında yapımcılık alanındaki ilk girişimini yaparak televizyon için çekilen “…First Do No Harm” adlı filmin prodüksiyon amirliğini üstlendi. Film dünyasındaki gelecek yıllarından söz ederken realist olan Meryl Streep, “Sonuçta ne olursa olsun, çalışmalarım kalıcı olacak” demişti,

Simgeleri

Rollerine hazırlanırken mükemmelci olmasıyla tanınır.

Hemen hemen tüm aksanları ustalıkla konuşma yeteneğiyle bilinir.

Meryl Streep hakkında bilmek istediğiniz herşey



Entertainment Weekly’nin online anketinde en yakın rakibi Michelle Pfeiffer’i açık ara geride bırakarak En İyi Çağdaş Kadın Oyuncu ünvanını aldı (Eylül 1999).

“Music of the Heart” (1999) filmindeki rolü için 8 hafta boyunca günde 6 saat keman dersi aldı.

Helikopter korkusu vardır.

John Willis’ Screen World dergisinin 29. sayısında “1977 Yılının Ümit Vaad eden 12 Yeni Kadın Oyuncusu” arasında listelendi.

Empire dergisinin İngiltere versiyonunda yayınlanan “Tüm Zamanların Zirvedeki 100 Film Starı” listesinin 24. sırasında yer aldı.

Yale Üniversitesi’nde drama eğitimi gördü.

Vassar Koleji’nden 1971 yılında mezun oldu.

Bir zamanlar aktör John Cazale ile nişanlanmıştı.

Bernards Lisesi’nden mezun oldu.

Ünlü olmadan önce New Jersey’in Somerville kesimindeki Hotel Somerset’te garson kız olarak çalışmıştı.

“Music of the Heart”ta (1999) Madonna’nın yerini aldı.

Maeve Kinkead’ın baldızıdır.

Tennesse Williams, 1980’li yıllarda “A Streetcar Named Desire”ın (Arzu Tramvayı) film versiyonunda Meryl Streep’in oynamasını istemişti. Ancak Streep’in zaman bulamaması üzerine proje televizyon için yeniden düzenlendi ve Blanche rolü Ann-Margret’e verildi.

Dört çocuğu vardır: Henry Gummer (1979 doğumlu), Mary Willa Gummer (1983 doğumlu), Grace Jane Gummer (1986 doğumlu) ve Louisa Jacobson Gummer (12 Haziran 1991 doğumlu).

Çocuklara yönelik ünlü televizyon dizisi “Sesame Street”te (Susam Sokağı) Meryl Streep’in onuruna bir karaktere Meryl Sheep ismi verildi.

“Minority Report”ta Iris Hineman rolünü oynaması teklif edildi ama kabul etmeyince bu rol Lois Smith’e gitti.

1983 yapımı “Silkwood”da oynadığı Karen Silkwood karakteri, Amerikan Film Enstitüsü tarafından düzenlenen “100 Yılın En Büyük Ekran Kahramanları ve Kötü Adamları” listesinin kahramanlar bölümünün 47. sırasında yer aldı.

1990 yılı Grammy ödüllerinde Paul McCartney’e Yaşam Boyu Başarı Ödülünü sundu. Ödülü verdiği sırada 1965 yılında Shea Stadyumu’nda yapılan Beatles konserine gittiğinden ve “I Love Paul” pankartı açtığından bahsetti.

Harry Streep’in kızkardeşidir.

Liseyi bitirdikten sonra Hukuk Fakültesi’ne başvurmuştu ama mülakat sabahı uyuyakaldığı için girmeyi başaramadı. Sonradan bu olayı, kaderinde başka işler olduğu için oraya gidemediğinin işareti şeklinde yorumladı.

Yale Drama Okulu’ndaki sınıf arkadaşları arasında Sigourney Weaver da vardı.

Drama okulundayken Sigourney Weaver ile beraber “The Frogs” adlı bir tiyatro oyununda sahneye çıktı.

Diane Keaton onu, “benim jenerasyonumun dahisi” sözleriyle tanımlar.

Manhattan Borough Belediye Başkanı C. Virginia Fields, 27 Mayıs 2004 gününü “Meryl Streep Günü” olarak ilan etti (Mayıs 2004).

Entertainment Weekly dergisinin düzenlediği “Tüm Zamanların En Büyük Film Starları” anketinde 37. sırada yer aldı.

Genç bir aktörken Yale Repertuar Tiyatrosu’nda Christopher Lloyd ile birlikte sahneye çıktı.

Bugüne kadar sadece üç rolden geri çevrildi. Bunlar sırasıyla, “Sweet Dreams”teki (1985) Patsy Cline rolü, “The Remains of the Day”deki (1993) Miss Kenton rolü ve “Elizabeth”teki (1998) Kraliçe Elizabeth I rolüydü.

Yale Drama Okulu’ndaki sınıf arkadaşları arasında Christine Estabrook da vardı.

Oscar ödüllü yönetmen Mike Nichols ile sık sık çalışır.

Michael Crichton’un 2004 romanı “State of Fear”da sadece ilk ismiyle değinildi. (İki kez beraber oynadığı Jack Nicholson ile birlikte).

Tennesse Williams’ın “27 Wagons Full of Cotton” adlı tiyatro oyunundaki başarılı performansıyla 1976 yılında En İyi Kadın Oyuncu dalında Tony ödülüne aday gösterildi.

Premiere dergisinin 2005 yılında yayınlanan “Takımyıldızımızdaki Starlar” özel sayısındaki Tüm Zamanların En Büyük Film Yıldızları listesinin 46. sırasında yer aldı.

Küçükken ciddi şarkı söyleme dersleri aldı. 12 yaşındayken opera şarkıcılığı eğitimi aldı.

Oyunculuk kariyerine tiyatro sahnesinde başladı.

2004 yılında yeğeninin mezuniyet törenine katıldığı Middlebury Koleji tarafından onursal Sanat Doktoru ünvanı verildi.

New Jersey’deki Harding Township Ortaokuluna 1 – 2 yıl kadar devam etti.

2006 Şubat ayında New York kent merkezindeki evini 9.1 milyon dolara sattı. Manhattan’daki sekiz yatak odalı evinin değeri aslında 12 milyon dolardı ama bir an önce satabilmek için fiyatta indirime gitti. New York Post gazetesinin haberine göre o evi 1995 yılında 2.2 milyon dolara satın almıştı.

Kariyerinin ilk günlerinde, film eleştirmenleri ve tarihçileri tarafından gelmiş geçmiş en büyük Amerikalı kadın oyuncu olarak tanımlanan Bette Davis’ten bir mektup aldı. Bette Davis o mektubunda Streep’in ileride kendi yolundan gideceğini ve büyük bir star olacağını hissettiğini yazmıştı. Oscar ödülüne 10 kez aday gösterilen Bette Davis’in bu adaylıklarının hepsi en iyi kadın oyuncu dalındaydı. 1963 yılında “Whatever Happened to Baby Jane?” adlı filmdeki performansıyla da adaylık alınca en çok adaylık alma rekorunu kırmıştı. Bu rekor, daha sonraları 1968 yılında “The Lion in Winter” adlı filmiyle 11. adaylığını alan Katherine Hepburn’a geçti. 1981 yılında oynadığı “On Golden Pond” adlı filmle 12. adaylığını alan ve dördüncü kez kazanan Hepburn kendi rekorunu tazelemişti. 2002 yılında “Adaptation” adlı filmle 13. adaylığını alan Meryl Streep böylelikle Hepburn’u da geçmiş oldu.

Meryl Streep bugüne kadar 15 defa Oscar adaylığı aldı. Bunların 12’si en iyi kadın oyuncu, 3’ü ise en iyi yardımcı kadın oyuncu dalındaydı. Oscar ödülünü iki defa kazandı. “Kramer vs. Kramer” (1979) adlı filmdeki rolüyle en iyi yardımcı kadın oyuncu, “Sophie’s Choice” (1982) adlı filmdeki rolüyle de en iyi kadın oyuncu ödülünün sahibi oldu.

“Sophie’s Choice” (1982) adlı filmde portresini çizdiği Sophie Zawistowska rolündeki performansıyla Premiere dergisinin düzenlediği “Tüm Zamanların En İyi 100 Performansı” listesinin 3. sırasında yer aldı (2006).

“Silkwood” (1983) adlı filmde oynadığı Karen Silkwood rolündeki performansı, Premiere dergisinin “Tüm Zamanların En İyi 100 Performansı” listesinin 71. sırasında yer aldı (2006).

Kocası Don Gummer heykeltraştır.

Babası bir ilaç firmasında uzman olarak çalışıyordu. Annesi ise sanatçıyken sonradan ev hanımlığını tercih etmiş, ancak evinin arka tarafında bir sanat stüdyosu bırakmıştı. Babası piyano çalmayı, annesi şarkı söylemeyi seviyordu. Meryl bu yüzden küçükken şarkı söyleme dersleri aldı. Annesi 2001 yılında, babası da 2004 yılında öldü.

Oğlu Henry Gummer aktör, film yönetmeni ve bir rock grubunun kurucusudur. Sahne ismi Marnie Gummer olan kızı Mary Willa ise, Broadway dışında çalışan bir tiyatro oyuncusudur.

Toyota Prius araba kullanır (Eylül 2006).

Oscar adaylığı alamadığı en uzun süre beş yıldır. 1990 yılında oynadığı “Postcards from the Edge” ve 1995’te oynadığı “The Bridges of Madison County” arasındaki döneme denk gelir.

Robert De Niro bir röportajında favori oyuncusunun Meryl Streep olduğunu söylemişti.

1987 yılında Cher ile birlikte en iyi kadın oyuncu dalında adaydı. Cher’in ismi anons edildiğinde kameralar diğer dört kadın oyuncu üzerine yöneldi. Meryl Streep sevinçle ayağa kalkmış, Cher’i coşkuyla alkışlıyordu. Ödülü alan Cher, yaptığı konuşmada kendisinin ilk filmi olan “Silkwood”da beraber çalıştığı Streep’e şahsen teşekkür etti. O sırada kameralar izleyiciler arasında oturan Streep’e yönelince Cher’e bir öpücük gönderdi.

“Evita” (1996) adlı filmde Evita Peron rolü için ismi geçmişti.

Altın Küre ödülünü altı kez kazanan Meryl Streep bu ödülü en çok kazanan kadın oyuncu ünvanını elinde tutmaktadır. Erkek oyuncular arasındaki rekor ise, altı defa kazanan Jack Nicholson’a aittir.

“The Devil Wears Prada” (2006) filmindeki gardrobunu bir hayır kuruluşuna bağışladı.

Günümüz kadın oyuncuları arasındaki favorilerini Cate Blanchett, Emily Blunt, Helen Mirren ve Nicole Kidman şeklinde sıralar.

Bir karaktere odaklanırken müziği, özellikle de klasik müziği kullanır.

Amerikan Sinema ve Sahne Sanatları Akademisi’nin üyesidir.

Hem erkek, hem de kadın oyuncular arasında Oscar adaylığı rekorunu (15 defa) elinde tutmaktadır.

“Mother Courage and Her Children” adlı filmindeki performansıyla 2007 Drama Desk Ödülüne aday gösterildi.

Mary Streep ve Harry Streep (ilaç uzmanı) çiftinin kızıdır. Kızkardeşinin adı Dana Streep’tir.

Yakın arkadaşı Glenn Close ile karıştırıldığı görülür. Dördüncü çocuğuna hamile olduğu günlerde Los Angeles’taki bir bebek mağazasında alışveriş yaptıktan sonra ayrılırken mağaza yetkilisi, “Fatal Attraction’da sizi çok sevdik” demişti. Oysa o filmde Meryl Streep değil, Glenn Glose oynamıştı.

2007 yılında sanat ve eğlence dünyasına hizmetlerinden dolayı New Jersey Hall of Fame’e seçildi. Resmi ödül töreni 2008 Mayıs ayında yapıldı.

2007 yılında çekilen “Evening” adlı filmde kızı Marnie Gummer ile birlikte aynı karakterin farklı yaş dönemlerinin portresini çizdiler.

Entertainment Weekly’nin 2007 yılında düzenlediği “Hollywood’un En Zeki 50 İnsanı” listesinin 6. sırasında yer aldı.

Leonardo DiCaprio’nun büyük hayranı olduğunu söylemişti.

66. Altın Küre ödüllerinde aldığı iki adaylıkla, adaylık sayısını 23’e çıkarınca bu rekoru o güne kadar elinde tutan Jack Lemmon’u (22 defa) geçmiş oldu. Böylece Oscar’a en çok aday olan sanatçı ünvanının yanına 23 adaylıkla Altın Küre’yi de ekledi.

Jim Carrey’nin yakın arkadaşıdır.

Nicole Kidman ile çok iyi arkadaştır.

Emily Blunt, Anne Hathaway ve Claire Danes’in rol modelidir.

En büyük hayranlarından birisi İngiliz kadın oyuncu Julie Christie’dir.

Natasha Richardson’un en yakın dostlarından birisiydi.

Natasha Richardson’un cenaze törenine kocası Don Gummer ile birlikte katıldı.

Alışverişte kullandığı çeklerini gerçek ismi olan Mary Louise Gummer şeklinde imzalar.

Ellen Degeneres’in en seksi film oyuncuları listesinin 87. sırasında yer aldı (2009).

Pierce Brosnan’ın çok yakın arkadaşıdır.

Haziran 2009’da onursal Princeton derecesiyle ödüllendirildi.

“Julie and Julia” adlı filmin çekimleri sırasında 7,5 kilo aldı.

Meryl Streep Ünlü Sözleri


“Eskiden (sigara) içtim, berbat kokuyor” – Entertainment Tonight (1981)

1978 yılında söylediği bir söz: “Gelecekte büyük rollerin arayışı içindeyim. Ancak karakterlerin loş ışıkta yarı çıplak gözüktüğü soft-core senaryolarda oynamayacağım.”

“Evita”nın (1996) film versiyonunda Eva Peron rolünü kendisi yerine Madonna’nın oynaması gerektiği yorumları üzerine: “Ondan daha iyi şarkı söyleyebilirim. O rolü Madonna alırsa gırtlağını sıkarım!” (Sonradan rolü Madonna aldı).

AFI tarafından verilen Yaşam Boyu Başarı Ödülünü alırken: “Talihim varmış demek istemiyorum ama ortada tuhaf bir durum var. Şunu sormak isterim. Bu ödülü alan 6. kadın oyuncuyum. Oysa bugüne kadar bu ödülü vermek için 26 erkek buldular. Kadınlar adına cansıkıcı bir durum olduğunu düşünüyorum.”

Üniversite yıllarındaki tiyatro oyunculuğu dönemi hakkında: “Gerçekten eğlenceliydi. Ancak hayatımızı idame ettirmek için ciddi bir yol olduğunu sanmıyorum. Sonuçta bende misyon bilinci var. 60’lı yılların çocuğuyum.”

“Komedi yapmayı seviyorum ama bana yeteri kadar şans vermiyorlar.’The Manchurian Candidate’i (2004) sevmemin nedenlerinden birisi budur. Eğlendirici yönümü gösterme fırsatını elde ettim.”

“Şu gerçekle yüzleşelim. Aslında hepimiz bir zamanlar oturma odasında büyüklerine gösteri yapan ve büyükler tarafından tapılası olarak görülen 3 yaşındaki çocuklarız. Tek fark var, bazılarımız büyüdük ve bu iş için para alıyoruz.”

“Angels in America” (2003) filmindeki rolü için Emmy ödülünü kabul ederken: “Olduğumdan daha başarılı gösterildiğimi düşündüğüm günler oldu. Ancak bugün böyle düşünmüyorum, çünkü başarılıyım.”

“Aile kavramına çok bağlı olduğumu düşünüyorum. Hani nasıl derler, bazı insanlar din kurumuna nasıl bağlıysa ben de aile kurumuna bağlıyım. Doğru insanı bulduğum takdirde ailem olsun isterim. Bekar yaşamayı düşünemiyorum.”

“Kendimi sanatçı olarak tanımlarken sinirleniyorum. Kendimi daha çok bir yorumcu veya kemancı gibi hissediyorum.”

“Sophie’s Choice”deki (1982) rolüyle en iyi kadın oyuncu Oscar’ını kazanması üzerine: “Şu andaki duygularımı hayal bile edemezsiniz. Öylesine inanılmaz ki, sanki dünya ayaklarımın altından kayıyor gibi..”

“Erkek ve kadın yönetmenlerle ilgili kendi tecrübemi anlatayım. Anladığım kadarıyla insanlar bir kadın yönetmenden emir almakta zorlanıyorlar. Hem erkek, hem de kadın oyuncular için oldukça zor bir durum bu…”

“Bazen az hazırlık yapmak daha iyidir. Çünkü insana korku yükler ve korkunun ateşleyici özelliği vardır. Patlama yapmanızı sağlar. Eğer çok iyi hazırlanırsanız hazır olduğunuzu düşünürsünüz. Hazır olduğunuzu düşününce de aslında hazır olmadığınızı fark edersiniz.”

“Drama okulunda öğrendiğim bir derstir: Öğretmen, ‘Nasıl kraliçe olursunuz?’ diye sorar. Herkes, ‘Duruş ve otoriteyle…’ cevabını verir. Aslında sadece ikisi yeterli değildir. Siz kraliçe olarak içeriye girdiğinizde odadaki havanın nasıl değiştiği önemlidir.”

“Oynadığım karakterin onaylanması için diğer aktörlere bağımlıyım. Bu yüzden nasıl göründükleri konusunda canını sıkmayacak iyi aktörlerle çalışmak çok önemlidir. Onlar gerçek aktörlerdir ve kanımız canımızdır.”

“Angels of America” (2003) ile Emmy ödülünü alırken söylediği sözler: “Glenn Close benim yakın dostumdur, bu yüzden beni affedeceğini biliyorum. Helen Mirren bir oyunculuk tanrısıdır. ‘Life with Judy Garland: Me and My Shadows’ta Judy Davis’ten daha iyi hiç kimse oynayamazdı. Bu gruptaki tek isim, hayatı boyunca bana kin duyacak olan Emma Thompson’dur. Ama kimin umurunda?”

2007 yılında en iyi kadın oyuncu dalında Altın Küre’yi kabul ederken: “Sanırım bu salondaki herkesle çalıştım!”

“Adaptation”daki (2002) rolüyle Altın Küre ödülü kazanması hakkında: “Tanrım, sanki uzun bir kış uykusundan uyanmış gibiyim. 789 defa aday gösterildim ama Mezoik Çağ’dan beri ödül kazanamamıştım.”

“Amerika’nın bir kadın başkanı olsaydı hoş olurdu. Senatonun yarısının, parlamentonun yarısının ve kanun koyucuların yarısının kadın olması gerektiğini düşünüyorum. Ancak maalesef bu hiçbir zaman olmayacak!”

Dustin Hoffman hakkında: “Olağanüstü enerji dolu bir aktördür. Bonkörlükle bencilliğin böylesine harika kombinasyonunu başka hiç kimse de görmedim. Tek isteği en büyük aktör olmaktır.”

“Hayatımı elimden geldiğince sıradan geçirmeye çalışıyorum. Eğer kendinizle dalga geçmeyi başarırsanız şımarmazsınız.”

Kocası hakkında: “Kocam olmasaydı ne yapardım bilemiyorum. Onunla tanışmamış olsaydım ölürdüm herhalde… En azından duygusal açıdan…”

“Dinlemek herşeydir. Bütün olay dinlemektedir. Çalışmaya başlamadan önce, çalışmayı bitirdikten sonra, çalışma arasında, çocuklarla beraberken, kocamla beraberken, arkadaşlarımla takılırken, annemle, babamla beraberken mutlaka dinlemek gerekir. Çünkü dinlemek herşeydir. Herşeyi öğrenmeye başladığımız noktadır.”

Evliliği hakkında: “Bir ailenin nasıl sürdürüleceği konusunda yol haritası yoktur. Bence çok büyük bir müzakere sürecidir. Bende çok büyük çalışma isteği var. Aynı zamanda da hayatımda çok büyük sevgi bağları olmasına ihtiyaç duyarım. Birisini öbürüne tercih edebileceğimi hayal bile edemiyorum.”

Oyunculuktaki ilk yılları hakkında: “20 yaşımdayken para kazanmakta zorlanıyordum. Yeterli para kazanamadığım bir gece Londra’daki Green Park’ta açıkta yatmak zorunda kaldım. Karşımda Ritz Hotel manzarası vardı. Günün birinde orada kalacağıma dair yemin ettim. Ve bu yeminimi yerine getirdim.”

“Oscar ödüllerinin bir kampanyaya dönüştürülmesinden nefret ediyorum. Bu hiç hoş bir durum değil… Başarılı bir şey yaptıysanız tabii ki ödüllendirilmeniz gerekir. Ancak kimin kampanyasının daha iyi olduğuna dönüşmemeli…”

“Dış görünümüm konusunda canımın sıkılmaması için kızlarım bana yardımcı oldular. Yeterince güzel olmadığımı; Jessica Lange’ın vücudunun; şunun bunun bacaklarının bende olmadığını düşünerek yıllarımı ziyan ettim. Ne büyük zaman kaybı!” (Şubat 2009).

“Oscar’a 15 defa aday gösterildim ve iki defa aldım. Ama hala sanki başka birisi almış gibi hissediyorum. O güzel duyguyu daha fazla hissetmek isterdim.” (2009).

Natasha Richardson’un trajik ölümü hakkında: “Ailemiz, arkadaşlarımız ve onu tanıma şansına ulaşan herkesten oluşan takımyıldızımızın sıcak güneşiydi. Hepimizin hayatında yeri asla doldurulamayacak. Bize o kadar çok şey verdi ki, bize kalan mirası hepimizi birbirimize bağlayacak sevgisidir.”

50’li yılların giyim anlayışı geri geliyor

50’li yılların giyim anlayışı geri geliyor

Sam Mendes ile üçüncü kez işbirliği yapan kostüm tasarımcısı Albert Worksy, “Revolutionary Road”un giysi düzenlemelerini yaparken karakterler üzerinde odaklandığını belirterek şunları söylüyor:

“New York iş dünyası ile 50’li yılların lüks banliyölerindeki ortamı oluştururken giysilerin ön plana çıkması kaçınılmazdı. Bu konu aynı zamanda karakterlerin bulunduğu zaman ve mekana göre de değişkenlik gösterdi. Aslında o dönemi bir fantezi gibi sunabilirdik ama biz gerçekçi olmasına karar verdik.”

Leonardo DiCaprio’nun oynadığı Frank Wheeler karakterinin giyim tarzını belirlerken ev ve iş hayatı arasında farklılığa gittiğini söyleyen Albert Wolksy, “Frank Wheeler evde genellikle tişörtlere dayalı rahat bir giyim tarzı sergiler. Buna karşılık Knox binasındaki ofisinde o dönemen çalışma etiğine uygun olarak resmi görünümlü takım elbise giyer, kravat ve şapka takar. Leonardo DiCaprio’ya daha önce hiç görmediğimiz kıyafetleri giydirmek çok ilginç oldu.”

Oscar adayı saç ve makyaj tasarımcısı Alan D’Angerio ile işbirliği yapan Wolksy, April Wheeler’in içinde bulunduğu çelişkileri yansıtacak saç ve makyaj stillerine ağırlık verdi. Bu konudaki yaklaşımını şu sözlerle özetliyor: “April karakterinin dünyaya bakış açısını baz alınca ‘rastlantısal zarafet’ diyebileciğimiz bir tarzı ön plana çıkardık. Klasik sarışın bomba stilinin April için uygun olmayacağını düşündük. Oturup saatlerce saçını başını düzeltecek ve makyaj yapacak bir kadın değildi. Anlık olarak uyguladığı küçük makyaj hileleriyle zarif görünümünü sağlıyordu.”

Richard Yates’in kitabındaki dünyayı daha da kapsamlı şekilde sunmak isteyen Sam Mendes, kurgu editörü Tariq Anwar ve besteci Thomas Newman ile işbirliği yaptı. Yönetmen daha önce Oscar ödülünü kucakladığı “American Beauty”de her ikisiyle de birlikte çalışmıştı.

“Revolutionary Road”un Tasarımları

Karakterleri Detaylar Aracılığıyla Vermek: “Revolutionary Road”un Tasarımları

Oyuncu kadrosunun belirlenmesinin ardından sıra filmin teknik görünümüne geldi. Sam Mendes’in bu konudaki isteği, karakterlerin evlilikle ilgili çelişkileri üzerinde odaklanırken Richard Yates’in kitabında detaymlandırdığı 1955 yılının konformist Amerika’sının portresini çizmekti. Buradaki ana fikir, farklılık duygusu uyandıran bir ortam yaratırken aynı zamanda sanki bir adım ötedeymiş havası sağlamaktı. Bunu da iyi döşenmiş ama klostrofobi duygusu veren evler, lüks ofis binalarıyla dolu ruhsuz bir şehir, komşularla martini içerek geçirilen rahatsız akşamlar gibi detaylarla oluşturacaktı.

Sam Mendes bu konudaki yaklaşımını şu sözlerle açıklıyor: “Yarattığımız dünyaya insanların ‘oooh’, ‘aaah’ demesini istemedim. Benim amacım herhangi bir vurgulama yapmadan o döneme sadece bir pencere açmaktan ibaretti. Frank ile April’in açıkça kaybolup gittiği gerçekçi bir çevre yaratmaya önem verdim. Frank karakterinin şehrin ortasında yalnız, çok yalnız olduğu duygusunu vurgulamak istedim. Eşzamanlı olarak da April’in kent dışındaki evde yalnızlığını vurguladım. Film boyunca görsel bir karşıtlık olduğunu hissedeceksiniz. Frank insan kalabalıkları arasında yalnızken April de kent dışındaki evde yalnızdır. Bu vurgulamalar, öykünün ana temasının ortaya çıkmasına yardımcı oldu.”

Sam Mendes amacına varmak için birbirinden yetenekli kamera arkası ekipleriyle işbirliği yaptı. Filmin görüntü yönetmenliğini 7 kez Oscar adayı görüntü yönetmeni Roger Deakins’e verirken, prodüksiyon tasarımlarını Oscar adayı prodüksiyon tasarımcısı Kristi Zea’ya emanet etti. Kostüm tasarımlarını ise, 2 defa Oscar kazanan, 6 defa da adaylık alan Albert Wolksy üstlendi.
Görüntü yönetmeni Roger Deakins’in uyguladığı ana strateji, setteki aktörler arasında gelişen derin yakınlığın sergilenmesine yol açacak tarzda minimal stil oldu. Bunu da çok fazla ışıklandırmaya yer vermeden hayata geçirdi.

Deakins’in en zor anlarda bile lirizm getirmesinden memnun olduğunu belirten Sam Mendes, görüntü yönetmeninin çalışmasını, “Büyük görüntü yönetmenlerinden birisi olan Rager Deakins’i izlemek bazen zordur. Kocaman bir kamerayla küçücük bir mutfağa dalmaktan çekinmez. Ancak iç mekanların verdiği klostrofobi duygusunu yakalamakta üstüne yoktur. Deakins’in bu yaklaşımını Wheeler çiftinin yaşadığı evden Knox binasına kadar her yerde görebiliriz” sözleriyle özetliyor.

Roger Deakins’in yaptığı görüntüleme çalışmasının bir başka sonucu da, prodüksiyon tasarımcısı Kristi Zea’nın tasarım çalışmaları üzerinde sinerjik etki bırakması oldu. Bugüne kadar aralarında “Goodfellas” adlı filmdeki arka sokak ve “The Silence of the Lambs” adlı filmdeki Hannibal Lecter’ın kapatıldığı yüksek güvenlikli hücre gibi gibi unutulmaz setler kuran Kristi Zea, Roger Deakins’le ortak çalışmasından fazlasıyla memnun kaldı.

Başlangıçtan itibaren Sam Mendes ile yakın işbirliği halinde çalıştıklarını söyleyen Kristi Zea, “Filmin görsel altyapısını yaratmak için 1950’li yıllara ait fotoğraflara baktık. Sam görsel akış konusunda olağanüstü yapıcı bir yönetmendi. Önüne bir resim koyduğumda düşüncesini hemen söylüyordu ki, benim istediğim tam olarak böyle bir çalışmaydı” diyor.

“Revolutionary Road”un çekimleri, Yates’in kitabında sözü edilen Connecticut eyaletindeki lüks banliyö semtlerinde gerçekleştirildi. Darien bölgesinde yapılan geniş çaplı araştırmada iki tane ev bulundu. Arka arkaya konuşlanmış olan bu evler, Wheeler ve Campbell çiftlerinin yaşadığı evler için uygun görünüme sahipti. Her ikisi de 50’li yılların mimari yapısına göre inşa edilmişti. Ancak prodüksiyon standartlarına göre epeyce zayıf kaldıkları için bu evlerde bazı set düzenlemeleri yapıldı.

Kristi Zea her iki evi de iyice elden geçirerek Wheeler ve Campbell çiftleri için bazı kişisel detaylar ekleme yoluna gitti. Mutfak dolaplarından duvar kağıtlarına ve pencere perdelerine kadar her alanda yapılan bu düzenlemelerde en ince detaylara bile özen gösterildi.

Oyuncu performansı ile tasarımın ağ gibi birbirine sarıldığına dikkat çeken Kristi Zea, uyguladığı tasarım anlayışını şu sözlerle açıklıyor: “Özellikle Wheeler çiftinin evini düzenlerken Frank ile April’in ruhsal durumunun aynası olsun istedim. Filmin başlangıcında huzurlu bir görünüm vardır. Bu nedenle nötral bir palet olduğunu görürüz. Ancak sonradan ilişkideki çözülmeyi fark edersiniz. O andan itibaren evde bir ihmal edilmişlik duygsu vardır ki, April’in ruhsal durumunu yansıtır. Campbell çiftinin evi ise tam bir kontrast oluşturur. Evin her tarafı rengarenktir, küçük biblolar ve bira bira bardakları gibi ıvır vızırla doludur. Wheeler çiftinin eviyle gerçek anlamda tezat oluşturur.”

Filmdeki ev, apartman ve ofis tasarımlarında devreye giren dekor uzmanı Tommy Allen, 50’li yıllardan kalmış vintaj ürünlere ulaşmak için ülkeyi baştanbaşa dolaştı. O yıllara özgü çim biçme makineleri, otantik ruj kutusu gibi malzemeleri topladı. Ayrıca vintaj otomobillere de yer verildi. Bunlar arasında Frank Wheeler’ın 1954 model Buick arabasıyla Shep’in kamyoneti başı çekiyordu. Ayrıca tren müzesinden o döneme ait trenler alınarak istasyona getirildi.

Maureen rolünde Zoe Kazan

Maureen rolünde Zoe Kazan

Frank Wheeler evde öfkeli olduğu bir günün öğleden sonrasında sekreteri Maureen ile buluşmak suretiyle April’e ihanet girişiminde bulunur. New York’lu masum bir genç kız olan Maureen, Frank’in gücünden etkisi altında kalmıştır. Karısının yüksek beklentilerini karşılayamayan Frank için farklı bir arayışı temsil eder.

Sam Mendes bu rol için 23 yaşındaki genç oyuncu Zoe Kazan’ı tercih etti. Ünlü film yönetmeni Elia Kazan’ın torunu olan Zoe Kazan, bugüne kadar tiyatro alanında ödüllü çok sayıda oyunda yer alırken büyük ekranda da önemli işlere damgasını vurmuştu.

Filmin kadrosundaki diğer tüm oyuncular gibi Yates’in yapıtını çok sevdiğini söyleyen Zoe Kazan, kitapla ilgili düşüncelerini şu sözlerle dile getiriyor:

“Bence bu, davranışlarının nasıl olması gerektiği konusunda sorunlar yaşayan çağdaş erkek ve kadınların yüzyüze kaldığı bir krizdir. Günümüz insanının ne yapması gerektiğini tam olarak bilemediğini düşünüyorum. Standartlar nelerdir? Kurallar nelerdir? Bu soruların kesin yanıtı yok. Maureen’e gelince, bence bu kentin kurallarını kendince yorumlamaya çalışan yalnız bir genç kızdır. Onda bir tür masumiyet ve tatlılık vardır. Ayrıca insani iletişime gerçek anlamda ihtiyaç duyar. Attığı her adımı yüreğinin sesini dinleyerek atar ki, bu kadar kırılgan olmasının sebebi budur.”

Shep ve Milly Campbell rollerinde David Harbour ile Kathryn Hahn

Shep ve Milly Campbell çifti rollerinde David Harbour ile Kathryn Hahn

Filmde, Wheeler çiftinin komşusu ve en yakın arkadaşları olan Shep ve Milly Campbell çifti de, bu evliliğin bir başka yönünü ortaya çıkar. Bu da, Wheeler çiftinin diğer çiftlerle kurduğu ortaklıkların getirdiği sosyal boyuttur ve karmaşaya katkıda bulunur. Campbell çifti, Wheeler çiftini açıkça takdir etmekte, hatta kıskanmaktadır. Aynı zamanda Wheeler çiftine adeta bir ayna tutarak, Wheeler çiftinin olmayı istemediği herşeyi yansıtmış olurlar.

Wheeler ve Campbell çiftlerinin görünüşte ortak birçok paydası olmasına rağmen Frank ile April’in düşüncesine göre Campbell’lerin kuru, tekdüze ve değişmeyen bir evliliği vardır. Bu çiftin kendilerine benzemediğini düşünürler. Oysa kaderleri giderek iç içe geçecektir. Özellikle de Shep’in April’e karşı duyduğu derin hayranlığı kaybetmesinden itibaren…

Sam Mendes’in Campbell çiftiyle ilgili yorumu şöyle: “Shep ile Milly’nin filmdeki en ilginç parçalardan birisi olduğunu söyleyebilirim. Çünkü Wheeler çiftiyle tanışmalarından itibaren onların dostluğu sayesinde hayatlarına anlam geldiğini, daha heyecan verici olduğunu hissederler. Tam onlara alışmışken Frank ile April bomba haberi verirler: Yaşadıkları yerden ayrılacak ve Paris’e gideceklerdir. Bu da paylaştıkları herşeyi geride bırakacakları anlamına gelmektedir. Bu durum Campbell çiftini temelden yıkar. Yates’in küçük detayları büyük bir depreme dönüştürürken bir evliliğin yansımalarını komşular, arkadaşlar ve toplum aracılığıyla keşfe çıkmaya dayalı yazım tarzını çok seviyorum.”

“Revolutionary Road”da Shep Campbell rolünde son olarak “Quantum of Solace” adlı James Bond filminde izlediğimiz Tony ödüllü aktör David Harbour kamera karşısına geçti. Shep’in eşi Milly Campbell’in portresini ise, “Step Brothers” adlı Will Ferrell komedisi “Step Brothers”taki rolüyle tanınan Broadway yıldızı Kathryn Hahn çizdi.