Gemi Kalkıyor Artık, Yolcu Kalmasın!

“Pirates of the Caribbean: Dead Man's Chest” ve üçlemenin üçüncü bölümünün çekimlerine 28 Şubat 2005 tarihinde Los Angeles'taki stüdyo ve mekan çalışmasıyla başlandı. Black Pearl gemisinin içki mahzeni ve Port Royal hapishanesinin iç mekanlarından oluşan ilk film setleri oldukça mütevaziydi ama Prodüksiyon Tasarımcısı Rick Heinrichs'in yaptığı usta işi çalışma görülmeye değerdi.

Rick Heinrichs'in limitsiz hayal gücünün ürünü olan doğal mekanlar ve setler, “Pirates of the Caribbean: Dead Man's Chest” için son derece zengin arka planlar sağladı. Bu arada yeni gemilerden oluşan küçük bir donanma hazırlandı. Bunlar arasında yeniden dizayn edilen Black Pearl gemisi, Davy Jones'un olağanüstü detaylı ve ürkütücü görünümlü Flying Dutchman gemisi ve Edinburgh Trader adlı 18. yüzyıl İngiliz ticari gemisi yer alıyordu. Henrichs ve kreatif ekiplerinin dizayn ettiği setler arasında Burbank stüdyolarında inşa edilen dev bataklıktan filme adını veren ölü adamın sandığı gibi küçük ama önemli unsurlara kadar herşey vardı.

Prodüksiyon Tasarımcısı Rick Heinrichs, filmde uyguladığı yaklaşımı şu sözlerle açıklıyor: “Gore ile ilk konuştuğumda büyük heyecan duydum. Korsan gemileriyle canavarların resimlerini önüne koymuş, ilk filmde temellerini attığı mitolojik yaklaşımı bu filmde de oluşturmamız gerektiğini söylüyordu. Bu filmde de korku unsurlarıyla mizah unsurları arasında aynı dengeyi kurmak zorundaydık. Gore'nin sözünü ettiği bu hassas dengenin kökenleri, temel aldığımız tema parkı atraksiyonuna kadar gidiyordu. Bana anlattığı düşünceleri karşısında heyecana kapıldığımı hissettim.”

Rick Heinrichs sözlerine şöyle devam ediyor: “Umuyorum ki, bu filmi izleyecek olanlar eve dönerken 20. yüzyılın başlarında Douglas Fairbanks ve Errol Flynn filmlerinin yarattığı heyecanın benzerini hissedecekler. Heyecan yine aynı heyecan ama sahip olduğumuz teknoloji sayesinde artık istediğimiz herşeyi yapabilecek güçteyiz. İlk `Pirates' filminde ulaştığımız noktayı bir sonraki adıma taşımak, korku ile mizah arasındaki ince çizgide yürümek istiyoruz. Bu da izleyicinin korsan filmlerinde ihtiyaç duyduğu heyecanı fazlasıyla sağlayacaktır.”

Yeniden dizayn edilen Black Pearl gemisi, tersaneleri ve uzman gemi yapımcılarıyla ünlü Alabama'nın La Batre körfezinde inşa edildi. Prodüksiyon tasarımcısı Rick Heinrichs, geminin inşası sırasındaki yaklaşımını şu sözlerle ifade ediyor:

“Filmdeki gemilerin önemi sebebiyle sadece onların dizaynından sorumlu olan mini sanat departmanı oluşturduk. Gemi yapımında en iyi olan insanlarla çalıştık. Bunların bir kısmı daha önce `Master and Commander' gibi filmlerdeki gemilerin yapımında da görev yapmıştı. Ayrıca görsel teknolojiden de yararlandık. Gemilerimizin hepsinin modelleme işlemi bilgisayar ortamında gerçekleştirildi. Bu da deniz araçları mimarları ve mühendisleri arasında dosyaların transfer edilebilmesini sağladı. Mimar ve mühendislerden aldığımız bilgiler sayesinde deniz üzerinde sağlam durup batmayacak, yüksek hızlara dayanabilecek gemiler yapmayı başardık. Bu noktadaki amacımız, arzuladığımız dış görünüme ulaşırken aynı zamanda batmadan yüzebilen gemilere ulaşmaktı.”

Daha sonra Dominica ve Bahama adalarında çekim yapılmak üzere inşa edilen bir başka gemi ise, heybetli görünümlü Flying Dutchman - Uçan Hollandalı gemisi oldu. 55 metre uzunluğu, 420 tonluk taşıma kapasitesi, yosun ve midyelerle kaplı çürümeye yüz tutmuş güverte ve ambarları, pruva direğindeki bulunan ve ürkütücü yırtıcı hayvanları çağrıştıran iskelet ve timsah figürü, deniz yosunlarının göze çarptığı koridor ve salonları, omurgasının her iki yanındaki tam çalışır durumdaki 36 topu, gerektiğinde pruvasından çıkan iki tane döner topuyla yoluna hiç kimsenin çıkmaya cesaret edemeyeceği tipte bir korsan gemisiydi. Flying Dutchman ile mürettebatı organik açıdan öylesine içiçe geçmişti ki, hangsinin nerede başlayıp nerede bittiğini ayırd edebilmek kolay değildi.

Prodüksiyon Tasarımcısı Rick Heinrichs, bu geminin yapımındaki ilkesini şu sözlerle anlatıyor: “Herhangi bir seti tasarlarken ve inşa ederken karaktere katkı sağlamasını umduğumuz renk ve dokuyu kullanmak suretiyle tarihsel gerçeğe uygun hale getiririz. Arka plandaki herşey, aktörlerin gerçekten o çevreye ait olduğu duygusunu verebilmelidir. Flying Dutchman'ın tasarımı sırasında bu yaklaşımın zirve noktasına ulaştığını düşünüyorum. Filmde başlıbaşına bir karakter oluşturmasını istedik. Eğrelti otları, yumuşakçalar, midyeler, yosunlar, kısacası su altında yetişen her türlü deniz formatıyla gerçeğe uygun hale getirdik. Böylece capcanlı bir gemi elde ettik.”

Rick Heinrichs, bu gemiyle ilgili açıklamasına şöyle devam ediyor: “Flying Dutchman gemisini tarihçi gözüyle geliştirdik. Dizaynı sırasında 17. yüzyıl gemilerinin mimarisini esas aldık. Filmin öyküsünün 18. yüzyıl başlarında geçtiğini dikkate alarak o döneme ait olduğu duygusu vermesini istedim. Flying Dutchman'ın, tarihsel elementlerle fantastik elementlerin kombinasyonu olduğunu düşünüyorum.”

Hiç yorum yok: